TÜRKİSTAN (AA) - Kazakistan'ın Türkistan (Yesi) şehrinde 1991'den bu yana eğitim veren Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi Rektör Vekili Prof. Dr. Mehmet Kutalmış, üniversiteyi bütün Türk dünyasının münevverler karargahı, aydınlar ocağı haline getirmek istediklerini söyledi.
Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansının (TİKA) Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi iş birliğiyle düzenlediği "Gönül Kervanı Projesi" çerçevesinde Kazakistan'ı ziyaret eden gazeteci, yazar, ilim ve fikir adamlarından oluşan grubu ağırlayan Rektör Vekili Prof. Dr. Kutalmış, özellikle 2016'nın başından itibaren Türkiye'den ve başka ülkelerden çok sayıda akademisyen ve sanatçının üniversitelerini çeşitli vesilelerle ziyaret ettiğini belirtti.
Ziyaretlerin kendilerine çok büyük cesaret verdiğini, özellikle akademisyenler ve yazarların ziyaretinin kendilerine katkısı olduğunu ifade eden Kutalmış, üniversitelerinin bozkırın ortasında, her şeye rağmen dünya çapında dünyanın en ileri seviyesinde fiziki imkanlara sahip bulunduğunu vurguladı.
Üniversitenin her şeye rağmen nitelik ve nicelik bakımından Türkiye ile kıyaslanamayacak eksiklikleri olduğunu aktaran Kutalmış, şöyle konuştu:
"Zaten onun için buradayız. Üniversitemizde 26 Türk toplumundan gelmiş olan, Rusya'dan, Çin'den, Suriye'den, Afganistan'dan, Tacikistan'dan öğrenciler var. Bu öğrencilerin hepsi bir Türk gibi Türkçe konuşuyorlar, iyi eğitim alıyorlar. Örgün eğitimde 7 bin 660 öğrencimiz var. 8 fakültemiz bulunuyor. Bunların en başında gelen tıp fakültesi. Fakat mesafenin uzaklığından dolayı elbette ciddi sorunlarımız var."
Kutalmış, kurumların kendilerini yüksek seviyede görmesinin onları yok olmaya sevk edeceğini dile getirdi.
Bölgenin, Kıpçak lehçelerinin ve Kazakça'nın dil olarak uzmanı olduğunu ifade eden Kutalmış, şöyle devam etti:
"Kazak kardeşlerimizle çok iyi ilişkilere sahibiz. Astana, Almatı ve diğer birçok Türk cumhuriyetleriyle çok iyi ilişkilerimiz var. Hemen her hafta 40-50 civarında misafirimiz var. Benim temel düşüncem, bir dükkanın veya mağazanın iyi iş yapabilmesi için bol miktarda insanın oraya gelip gitmesi gerekir. Buradaki en baştaki düşüncem, kesintisiz devam ettirmemiz gereken en mühim mesele, buraya aydın insanları, her meslekten insanları çekebilmemizdir. Bir taraftan mesafenin uzaklığından dolayı biz hocalar, entelektüel insan ihtiyacımızı sizler gibi insanlarla giderirken aynı zamanda da burasını bütün Türk dünyasının münevverler karargahı, aydınlar ocağı haline getirmek istiyorum. Fiziki imkanlar bakımından üniversitemiz bu bölgenin en ileri seviyeli hastanesidir. İki sene öncesine göre tedavi gören hasta sayısı 5-6 kat arttı. Türkçe bilen doktorların hizmetini arttırdık."
Rektör Prof. Dr. Kutalmış, üniversite olarak, Türkiye ve Kazakistan'daki bütün ilgili kurumlarla diyaloglarının son derece güçlü, sağlıklı, uyumlu ve iş birliği içinde devam ettiğine değindi.
- "Buraya gelebilecek olan yegane ülke Türkiye'ydi"
Kutalmış, üniversitelerinin bulunduğu mekanın zamanında en medeni bölgelerden biri olduğunu söyledi.
İpek Yolu'nun da buradan geçtiğini aktaran Kutalmış, şunları anlattı:
"Nasıl Mezapotamya'da Dicle ve Fırat nehirlerinin arası Sümerler döneminden itibaren ve günümüzde bile dünyanın en büyük medeniyetlerine sahne olmuşsa, Maveraünnehir dediğimiz Amuderya ve Siriderya'nın ortası da 1000'li yıllardan itibaren öyleydi. Bütün alanlarda, ebruda, çinicilikte, porselende yazıcılıkta, yöneticilikte, ilimde, edebiyatta sanatta, tıpta dünyanın en yüksek medeniyet merkezlerinden biriydi. Ama pek çok sebeplerden dolayı, özellikle 1300'lerden itibaren Moğol istilasından dolayı bu bölgede Batı’ya ve Anadolu’ya doğru büyük göçler oldu. Özellikle ilim adamları, ticaret erbabı bu bölgeden batı ve güney istikametine doğru akın ettiler. Bizim Anadolu'muz bu belgeden gelen insanların rehberliğinde ticarette, sanatta, edebiyatta, tasavvufta, insanı ilgilendiren bütün alanlarda en yüksek seviyelere geldi. O dönemlerde burası çok kültürlü, çok dilli ve çok dinli bir bölgeydi."
Prof. Dr. Kutalmış, bölgede 1000'li yıllardan kalan bir Yahudi mezarlığı olduğunu belirterek, "Bu bölgenin insanları maalesef bundan habersizdirler. Yani 1830-40'lı yıllarda insanların mezar taşlarını görebilirsiniz. Demek bu bölgede gerek Türklerin arasında var olan Talmutsuz Yahudilik, gerek Yahudi kavmine mensup olan Yahudilik vardı. Fransızken Hristiyanların tarikatlarının izleri, Katolik ve Nasturi Hristiyanlık, Manihaizm, Budizm ve İslam'ın bütün mezhepleri, Şia, Ehl-i Sünnet ve Ehl-i Sünnet’in diğer mezhepleri, 1000'li yıllarda barış içinde yaşayabiliyorlardı. Yapılan arkeolojik kazılarda da bahsettiğim kalıntılar gün yüzüne çıkarıldı." ifadelerini kullandı.
Türkistan coğrafyasından 1300’lü yıllardan itibaren Yesevilik başta olmak üzere diğer tasavvufi grupların dünyanın başka yerlerine nüfuz ettiğini vurgulayan Kutalmış, şunları kaydetti:
"Elbette ilmin her şubesi, bulunduğu bölgede itibar görmüyorsa başka yerlere göç eder. Soyvetlerin son dönemi olan 1991'de bu bölgede Nur Sultan Nazarbayev ki 40 yıldan bu yana Kazakistan'ın bütün faaliyetlerine, stratejisine, uluslararası alanlardaki çalışmalarına rehberlik etmiştir, onun rehberliğinde veya buyruğuyla Sovyet Kazakistan'ı veya Türkistan'ı üniversitesi kuruldu. Fakat 1991'de Sovyetlerin çökmesinden ve Kazakistan’da da bütün Sovyet cumhuriyetlerinde olduğu gibi çalışanlarına ücret ödeyemeyecek duruma geldiğinde yeni arayışlar baş gösterdi ve ortaklar arandı. Buraya gelebilecek olan yegane ülke ve topluluk da Türkiye idi ve Türklerdi. Yoksa aynı teklif başka ülkelere de yapıldı. Başlangıçta Türk kardeşlerimizi buraya getirelim ortak olalım zihniyeti yoktu."