MERSİN (AA) - Mersin'in Tarsus ilçesinde öldürülen üniversite öğrencisi Özgecan Aslan'ın babasının gördüğü bir rüya, 20 yaşında hayattan koparılan genç kızın günlüğüne verdiği "Çarşamba Perisi" adıyla romana dönüştürüldü.
Tarsus ilçesinde, 11 Şubat 2015'te alışveriş merkezinden çıktıktan sonra evine gitmek için bindiği minibüste öldürülen ve kadına yönelik şiddetin simgesi olmasıyla Türkiye'nin hafızasına derin izler bırakan Özgecan Aslan'ın hayatı, romana konu oldu.
Taziye sırasında baba Mehmet Aslan'ın anlattığı bir rüyadan esinlenilerek, Mersin İl Kültür ve Turizm Müdürü Bahaettin Kabahasanoğlu tarafından kaleme alınan romana, Özgecan'ın günlüğünden yola çıkılarak "Çarşamba Perisi Özgecan" ismi verildi.
Kabahasanoğlu, kitapla ilgili AA muhabirine yaptığı açıklamada, baba Mehmet Aslan'ın taziye sırasında anlattığı rüyanın kendisini çok etkilendiğini belirterek, olayı şöyle anlattı:
"Özgecan'ın babası, gece gördüğü rüyada kızının kendisine inci taneli bir tespih verdiğini anlattı. O sırada cebimdeki inci tespih aklıma geldi. Onu çıkarıp kendisine verince şaşırdı, çünkü tespihin uçlarında iki tane lale vardı. Mehmet Bey, 'kızım bana iki lale de vermişti' diyerek ağlamaya başladı. Sonra bana sarıldı, ben de üzüldüm, çok ağladım. Taziye evinden çıkarken kendisine, bu romanı yazmış olsam, romana buradan başlamayı isteyeceğimi ilettim. Acı azalmaz ama aradan zaman geçti ve beni ziyaret ettiğinde romanı yazmak istediğimi söyledim."
Aslan ailesinin onay vermesinin ardından romanı kaleme almaya başladığını belirten Kabahasanoğlu, bir yıl boyunca Özgecan'ın ailesi, arkadaşları ve öğretmenleriyle birebir görüşmeler yaparak, genç kızın anılarını ve yaşantısını derlediğini anlattı.
Kabahasanoğlu, "Çarşamba Perisi Özgecan" isminin de genç kızın günlüğünden geldiğini ifade ederek, "Çarşamba günü, Azericede 'ateş günü' anlamına geliyor. Rahmetli kızımız da kendi günlüğünü yazarken, Çarşamba Perisi mi? olsun, Ateş Günü Perisi mi? olsun diye tereddüt ediyor ama ilk düşündüğü için Çarşamba Perisi adını koyuyor. Ben de oradan yola çıkaran romana bu adı verdim. Hem onun yazdıklarının bir nevi devamıymış gibi hem de kızımız rahmetli olduğunda göklere yükselen bir periymiş gibi." dedi.
- "Dünyanın en büyük psikologu olmak istiyorum"
Kitabın, yaşanan acı sürecin birebir aynısı olarak kurgulanmadığını kaydeden Kabahasanoğlu, "Bu bir acının, toplumda büyük bir infial uyandıran olayın romanı ama biz romanı baştan sonra bu kurguyla kurgulamadık. Ailenin Elazığ'dan kente gelişinden başladık çünkü dede, Elazığ'daki bir madende elektrik işçisi. Emekli olduktan sonra Mersin'e yerleşiyor. Hatta önce İzmir mi İstanbul mu olsun diye düşünüyor ama Mersin'i seçiyor. Böylelikle bütün ailenin kaderi o şekilde değişmiş oluyor." diye konuştu.
Kabahasanoğlu, yaptığı araştırma ve incelemelerden sonra Özgecan Aslan'ın kişiliğiyle ilgili de fikirler edindiğini belirterek, şunları kaydetti:
"Özgecan, sessiz ve sakin bir insan. Ev işlerini genelde ablası Beste, annesi ve babaannesi yapıyor. Çok fazla kitap okuyor, tam bir 'kitap kurdu' kendisi. Her zaman psikolog olmayı istiyor. Lisede turizm öğrencisi ama servis elemanı olmak istemiyor. Hatta duvarında 'dünyanın en büyük psikologu olmak istiyorum' şeklinde notlar var. Evinde öğretmenlerinden ücretsiz ders alıyor, böylece psikoloji bölümünü kazanıyor. Psikoloji konusunda iyi tahliller yapan, o tarz romanlar okuyan ve kendi notları olan bir genç kızımız. Kendini zamanla geliştiren, hayalleri olan, İstanbul'a giderek, bir iş kurmak isteyen biri."