Bazılarının yeryüzünde ikinci bir örneği olmayan çalgılarla, erken Osmanlı musikisine ait örnekler icra eden 'Bezmara Grubu', günümüz müzisyenlerinin el atmadığı eski nota albümlerindeki eserleri, bestelendikleri dönemlerin çalgılarıyla seslendirme projesinden doğdu.
Bugün hiçbir çalgı müzesinde veya koleksiyonunda bir örneği bulunmayan 'çeng, şehrud, Osmanlı saray kopuzu, metal telli kanun, armudi tanbur, yanaklı ud' gibi sazlar minyatürlerin ve yazılı kaynakların ışığında tek tek yeniden yapıldı. Bu sazların bir kısmı 300, bir kısmı 400 yıldır kullanılmıyordu. Nasıl çalındıkları konusunda da fazla ipucu yoktu.
Ve işte bu çok özel enstrümanlar çok özel sanatçıların gayretleriyle "Tarab-ı Kevser", olarak yeniden hayat buldu. "Tarab-ı Kevser", Kültür Bakanlığı'nın katkılarıyla müzik marketlerdeki yerini alan 'BEZMARA Grubu' Türkiye'de dönemin sazlarına sahip tek topluluk olma özelliğini taşırken, "Tarab-ı Kevser", albümü de, dönemin usul ve notalarına sadık kalınarak hazırlandı.
Bezmârâ Topluluğu Hakkında ;
1996'dan beri, Türk musikisinin en eski nota derlemelerindeki eserleri, bestelendikleri dönemin sazları, üslubu ve perdeleriyle icra etmeye çalışan tek topluluk olan Bezmârâ, albümlerinde ve konserlerinde Ali Ufkî Bey'in MECMÛA-İ SÂZ Ü SÖZ ve Kantemiroğlu'nun KİTÂBÜ İLMİ'L-MUSİKİ ALÂ VECHİ'L-HURÛFÂT adlı derlemelerindeki sözlü ve sözsüz eserleri icra etti.
Bezmârâ, anılan eserleri, 16. ve 17. yy'ların gözde sazları olan çeng, kopuz, şehrud, mıskal, kemânçe, ney, eski santur, eski kanun, eski ud ve eski tanbur ile seslendirmiştir.
Tanburî İsak adlı albümünde ise, 18. yy sonunun büyük bestekârları arasında bulunan ve padişahın tanbur hocası olan Musevî asıllı İsak Efendi'nin sözlü ve sözsüz eserleri, Türkiye'de ilk defa Sultan III. Selim döneminin sazları olan sînekemanı, santur, tanbur ve ney ile icra edilmiştir.
Tarab-ı Kevser'in Doğuşu ;
Ali Ufkî Bey ve Kantemiroğlu'nun notaya aldığı eserler, 17. yy Osmanlı musikisini bütün yönleriyle tanımamızı sağlamıştır. 18. yy musikisine ışık tutacak bunlara benzer bir kaynak olan KEVSERÎ MECMÛASI, önce 40 yıl kadar Rauf Yekta Bey'in, onun 1935'teki vefatından sonra da oğlunun ve torununun kütüphanesinde mahpus kalmıştır. Pek çok araştırmacı Rauf Bey'in torunu Yavuz Yektay'a müracaat etmiş, İsmail Baha Sürelsan dışında kimse eseri görüp inceleme imkânı bulamamıştır. Yazmayı bir süre elinde tutan İsmail Baha Sürelsan, bu paha biçilmez kaynak üzerinde kayda değer bir çalışma yapmamıştır. Ama, yazmanın bir mikrofilmini aldırarak Millî Kütüphane arşivine kazandırması, kendisini rahmetle yâd etmemize vesile olacak hayırlı bir iş olmuştur. Ne var ki, Kütüphane görevlileri tarafından ulaşıma elverişli bir isimle kaydedilmediğinden, bu mikrofilmin varlığından kimse haberdar olamamıştır. 10 yıl kadar önce Mehmet Uğur Ekinci adlı genç bir araştırmacı, tesadüf sonucu bu mikrofilmi keşfetmiş ve hemen üzerinde çalışmaya başlamıştır. Mehmet Uğur Ekinci'nin çalışması, bazı talihsizlikler yüzünden ancak 2016 ortalarında yayımlanabilmiştir.
Bezmârâ, şimdi KEVSERÎ MECMÛASI'ndan seçilmiş 12 eseri Tarab-I Kevser adlı albümleri için icra ederek 18. yy musikisi üzerindeki perdeyi kısmen kaldırmayı hedeflemiştir.