İSTANBUL (AA) - Oyuncu İsmail Hakkı, Esenler Belediyesince düzenlenen "Esenler Medya Buluşmaları"na konuk oldu.
Dr. Kadir Topbaş Kültür Sanat Merkezi'nde düzenlenen etkinlikte "Toplumsal Barışı Sağlamada Sanatçı Sorumluluğu" başlıklı bir konuşma yapan Hakkı, Türkiye'de muhafazakarların inançları ile sinema geleneğinin örtüşmediğini düşündüğünü belirtti.
Bir şekilde sinemadan uzak kaldıklarını söyleyen Hakkı, "Babamın arkadaşları bana 'Ne işin var sinemada, git mühendis ol' derlerdi. Sanki mühendislik kıtlığı yaşanıyordu ülkede. Böyle tavırlarla, sinemayı boşvere boşvere bu hale geldik. Ben de istedim ki bir yerinden tutayım, bir şekilde birilerine yol gösterebilirsem, birilerine kapı açabilirsem ne mutlu bana diye düşündüm." ifadelerini kullandı.
Hakkı, sanatçıların topluma örnek insanlar olduğuna ve topluma iyi yönde bir şeyler katmaları gerektiğine vurgu yaparak, "(Sanatçı siyaset yapmaz. Sanatçı bunu, şunu yapmaz) gibi birçok söylem gelişti, son zamanlarda. Sanatçı siyaset yapmaz ama sanatçı siyasi tavır sahibi bir kişidir. Kendine ait bir siyasi ve sosyal tavrı vardır. Dini ve milli bir tavrı vardır ve olması da gerekir." değerlendirmesinde bulundu.
Sinema dünyasında kendileri gibi düşünmeyenlere tahammül göstermeyen insanlar bulunduğunu anlatan Hakkı, şöyle devam etti:
"Meşhur Gezi Parkı olayından sonra birçok oyuncu arkadaşım beni hayatından çıkardı. Orada, polislere taş atmadığım ya da 'Kahrolsun Tayyip' yazmadığım için, onların fikrine hizmet etmediğim için beni hayatlarından çıkardılar. Oysa ben üniversitede, dünya politikası okudum. Ülke ve dünya siyasetini yakından takip eden biriyim. Orada çalınan, Türkiye'den bir enstrüman değildi. Halay çektikleri, dans ettikleri tefi, dışarıdan başkası çalıyordu. Ben bunu gördüm, arkadaşlarımı uyardım. Uyardığım tüm arkadaşlarım da beni hayatlarından çıkardılar."
- "Türkiye'nin en büyük eksikliği senaryo"
Hakkı, sinema alanında "güzel erkek" ve "güzel kadın" hegemonyası olduğunu savunarak, şunları söyledi:
"Rol yapamayan, yeteneği olmayan ama güzel oldukları için ekrana çıkartılan bir sürü oyuncu var. Biz de izliyoruz. Sinema bu değil. Bu yüzden İran, Hindistan sinemasının gerisindeyiz, Rusya'ya erişemedik, Almanya'nın eline su dökemiyoruz. Dünya sinemasında şu an esamemiz okunmuyor. Bakmayın 'Cannes'te şu ödülü aldı' laflarına. Onların hepsinin ben nasıl alındığını biliyorum. Onlar sanatsal olarak verilen ödüller değildir. Batı'nın, hayranlarına 'devrim yapalım' çağrısında bulunup, ülkeyi yaktıran, kırdıran sanatçı kitlesine verdiği teşvik, destekten başka bir şey değildir. Evet Türk sinemasını Avrupa destekliyor, niye peki? Bizi bölmek için, daha kolay yutabilmek ve parçalayabilmek için. Kendi mesajını verebilmek için."
Televizyonun tek kanallı olduğu dönemlerde ABD'nin Türkiye'ye film satışında diğer ülkelerden farklı şartlar koyduğuna işaret eden Hakkı, "Türkiye'ye film satarken ABD'nin şu şartı vardı. Türkçe dublaj yapacaksınız. Alt yazı yapmayacaksınız. Polonya'ya, Almanya'ya satarken altyazı olması önemli görünmüyor ama Türkiye'ye satarken dublajda ısrarlılardı. Peki neden? Çünkü, düşünce şu, (köydeki Mehmet Ağa bile anlasın bizim fikriyatımızı)" şeklinde konuştu.