İSTANBUL (AA) - SALİHA ÖZDEMİR - Felsefeci-yazar Prof. Dr. Şaban Teoman Duralı, "Fetullah Gülen, hitabet ve örgütleyicilik gibi kabiliyetlerine bakılarak, 12 Eylül akabinde günün devletince istihdam edilmiş, var gücüyle eğitim ile öğretime abanmış, İngiliz-Yahudi medeniyetine kilitlenmiş munis ve mutedil 'Müslüman' kadrolar yetiştirmeye koyulmuştur." dedi.
Kırklareli Üniversitesi Felsefe Bölümü Öğretim Üyesi, felsefeci-yazar Prof. Dr. Şaban Teoman Duralı AA muhabirine yaptığı açıklamada, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz darbe girişiminin birden fazla görünen ve görünmeyen cepheleri olduğunu, hareketin karanlık yüzünün ise en başından itibaren net olduğunu anlattı.
Darbe girişimini televizyondan takip ettiğini belirten Duralı, şöyle devam etti:
"Darbe girişimi sırasında darbeciler, televizyonda kimliklerini açıklamaktan ve bizzat görünmekten dikkatle kaçınarak bildiri yayınladılar. Yoksa kendilerinden ve hareketlerinin meşruluğundan emin değil miydiler? Gizlenmelerini başka nasıl izah edebiliriz? Söz konusu ayrıntıları ertesi sabah, hasbelkader öğrenebildik. Pek de önemli sayılmaz. Aslında onlar kime hizmet ediyorlar? İdare edenleri kim? Cumhurbaşkanı, Başbakan ve efradı, hemen herkes ısrarla Fetullah Gülen cemaatine işaret etmişlerdir. Evet, sahnede boy gösteren Fetullah Gülen. Fakat artık asıl görünmeyenlerin teşhiri lazım. Cemaati kim, ne vakit, nerede, niçin kurdu?"
Duralı, "cemaatin" 1980'lerin başında Türkiye'de kurulduğu bilgisini vererek, "Yeryüzünü, insanlığı gitgide eline geçiren 'çağdaş İngiliz-Yahudi medeniyeti'nin 'iyi saatte olsunlar'ı yahut başka bir deyişle 'üst akılları', cumhuriyet Türkiye'sinin siyaset, iktisat ile hukuk düzenlerini oluşturarak cemaat kadrolarının peyderpeyi yetişmesini sağlamışlardır." tespitini paylaştı.
"Cemaatin kuruluş amacı Müslüman yaşayışının sonlandırılmasıydı." diyen Duralı, şöyle konuştu:
"Bu yetiştirilmiş zevat, kendilerinden beklenenleri beceremediler. Milletimize, bütün çabalara rağmen, tasarladıkları biçimi veremediler. Zira bu, sönmüş gözüken İslam medeniyet ateşinin kor halinde belli belirsiz yanmaya devam eden odun kömürüdür. Arzu edilen, çağdaş İngiliz-Yahudi medeniyetinin baş ideolojisi sermayeciliğin ana payandası 'çağdaş yaşam'dır. Seksen, doksan yıllık gayret ile mücadelelerin sonucunda istedikleri gerçekleştirilemeyince, 'iyi saatte olsunlar' yahut 'üst akıl' Kemaliliğin karşısında taze bir seçenek oluşturmayı denemiştir."
Duralı, FETÖ elebaşı Gülen'in sözünü ettiği amaç doğrultusunda özellikle seçildiğini vurgulayarak, "Fetullah Gülen, hitabet ve örgütleyicilik gibi kabiliyetlerine bakılarak, 12 Eylül akabinde günün devletince istihdam edilmiş, vargücüyle eğitim ile öğretime abanmış, İngiliz-Yahudi medeniyetine kilitlenmiş munis ve mutedil 'Müslüman' kadrolar yetiştirmeye koyulmuştur." değerlendirmede bulundu.
FETÖ elebaşının Anadolu eşrafından ve bir takım kurumlardan aldığı himmetle teşkilatlandığını ifade eden Duralı, Türkiye dar gelmeye başlayınca, Güney Amerika'dan Altay Dağları'nın eteklerine dek yerküreyi sararcasına okullar kurduğunu kaydetti.
- "AK Parti, yerli ve milli değerleri milletin gündemine sokunca rahatsız oldular"
Prof. Dr. Şaban Teoman Duralı, 1990 sonlarında ABD'nin FETÖ elebaşını ülkesine taşıyıp "koruma altına" aldığını söyleyerek, şu ifadeleri kullandı:
"Peki kimlerden koruyordu? O da tam anlamıyla belli değil. Cemaatin karar mercilerineyse mason ve benzeri 'üst akıllar'ın sızdıklarını tahmin etmek zor bir iş olmasa gerek. 2002 sonrası on üç yıldır ardı arkası kesilmeksizin seçilen AK Parti iktidarı, çağdaş medeniyetin dayattığı yaşama tarzından milleti gitgide uzaklaştırıp, yerli ve milli değerleri gündeme soktukça İngiltere, ABD, İsrail ekseninde yer alan bahsi geçen medeniyetin merkez kurulu, yahut kurulları rahatsızlık duymaya başladı ve Türkiye'de halkın oyuyla işbaşına gelip desteğine mazhar olan idareyi devirmeyi tasarladı."
AK Parti'yi devirme işinin FETÖ'ye havale edildiğini vurgulayan Duralı, "Başka kime havale edeceklerdi? Tabii ki, taşeronlarına. Fetullah Gülen'i bu zamana kadar niye yedirdiler içirdiler, allayıp, pulladılar? Elbette, hasımlarını bertaraf edecekleri zaman için." dedi.
Duralı, meselenin ancak "çağdaş medeniyet" çerçevesinde doğru değerlendirilebileceğine dikkati çekerek, şu açıklamada bulundu:
"Adına da 'çağdaş İngiliz-Yahudi medeniyeti' demeliyiz. Otuz yıldır bunu söyleye söyleye dilimizde tüy bitti. Bunun dışında her laf boş, öze inmeyen, lüzumsuz saçma sapan teferruatla iştigaldir. En büyük eksiğimiz bilinçtir. Felsefi teorik akıl, sağlam, aydınlık bilinç sağlamanın tek yoludur. Mezkur akıldan yoksun kalınarak girişilen her değerlendirme denemesi, yalan yanlış sonuç üretmeye adaydır. Sadece bugünümüzde değil, geçmişimizde de bize musallat olmuş en göze çarpan sakatlığımız sözü edilen bilincin eksikliğidir."
- "BBC'de bir zil takıp oynamadıkları kaldı"
Darbe girişimi sırasında "çağdaş İngiliz-Yahudi medeniyeti"nin "üst akıl"larının harekete geçtiğini dile getiren Duralı, "Bunun açık belgesi, 'iyi saatte olsunlar'ın sözcüsü konumundaki İngiliz yayın kuruluşu BBC'nin 15 Temmuz gecesi yaptığı yayındır. Adamlarının iktidarı zorbalıkla ele geçirdiği zannıyla bir zil takıp oynamadıkları kaldı. Ertesi sabah, darbe teşebbüsü akim kaldığı anlaşılınca da, akıllarına hürriyet ile demokrasi geliverdi." görüşünü aktardı.
Duralı, darbe girişimi başarısızlığa uğrayınca, "çağdaş İngiliz-Yahudi medeniyeti"nin deviremediği hükümetin, hürriyet ile demokrasiyi bastıracağı, en azından sınırlayacağı kaygısına kapıldığına vurgu yaparak, "Kimlerin hürriyetinin iptal edilmesi endişesini duyar oldular? Elbette adamlarının. Peki, adamları kim? Çağdaşçılar, liberaller, solcular." yorumunda bulundu.
İngiliz-Yahudi medeniyetinin 1850'den beri iktisadi ve medeni yollarla amacına ulaşmaya çalıştığının altını çizen Duralı, şu bilgileri verdi:
"İktisadi yol, mali sermayeci rant ile soygun düzenidir. Lüzumsuz tüketim malları icat edip gençleri, uyuşturucuya müptela kılarcasına, bunlara behemahal alıştırmak ve bu tüketimi karşılayacak ölçülerde üretmek, sonuçta kar üstüne kar koymaktır. Medeni olansa, propaganda, reklam ve okullaşma yoluyla itikatlarını, adap, terbiye ile örflerini, kısacası başta gelen medeniyet değerlerini, öncelikle gençlerin zihinlerine işleyerek kendinden yana kadrolar oluşturmak, giderek tüketime müptela kılınmış, her denileni itirazsız gerçekleştirecek maneviyattan azat nesiller yetiştirmektir."
Duralı, sözünü ettiği "üst akıl"ın, amacı doğrultusunda İslami kisveye de büründüğü görüşünü savunarak, İran, Irak ve Afganistan'da son 50 yıldır yaşananların titizlikle analiz edilmesi gerektiğine dikkati çekti.
- "Darbeyi başarsalardı iç savaş eşiğimizdeydi"
"Üst akıl"ın Türkiye hesaplarının tutmadığı düşüncesini aktaran Duralı, şu değerlendirmeyi yaptı:
"Başımıza çok daha korkunç bir çorap örüleceğinden şüphe yoktu. Halkımızın olağanüstü yiğitliği bizi felaketten kurtardı. Evvelemirde, halkımızın milletimizin, sonra siyasi önderlerimizin cesareti, soğukkanlılığı, basınımız ile muhalefetimizin dirayeti ile basireti övülmeye layıktır. Hepsine helal olsun. Büyük bir badireyi 240 şehit, bombalanmış bir meclis olayıyla ucuz atlattık sayılır. Darbeyi başarsalardı, büyük ihtimalle iç savaş eşiğimizdeydi. Geçenlerde, İsrail'le ilişkiler düzeltilince, bize yönelik tehditler de savuşturulmuştur diye düşünüyordum. Şimdi fena halde yanıldığımı görüyorum. Daha ne yapmalıyız ki, postu mu kurtaralım?"
Duralı, darbe girişimi sırasında yolları, caddeleri, meydanları doldurmuş halkın arasından "cibiliyetsiz bir güruh" çıkmamasının önemine de değinerek, yağma, talan, taşkınlık gibi olayların yaşanmamasının dünyada eşine az rastlanır bir metanet örneği olduğunu sözlerine ekledi.