17 °c

Çağdaş İslam Düşüncesi seminerleri

İSTANBUL (AA) - Prof. Dr. İsmail Kara, ''Anadolu Müslümanlığı dediğimiz zaman modern dönemlere kadar aslında tasavvufi bir dünyadan bahsediyoruz demektir. Türklerin Müslüman oluşu ve peşi sıra yaşadıkları hayat tasavvufla iç içedir.'' dedi.Zeytinburnu Belediyesince Kültür ve Sanat Merkezi'nde gerçekleştirilen "Çağdaş İslam Düşüncesi" seminerleri kapsamında "İslam'da Tasavvuf"...

Kültür-Sanat Haberi
Çağdaş İslam Düşüncesi seminerleri
Çağdaş İslam Düşüncesi seminerleri

İSTANBUL (AA) - Prof. Dr. İsmail Kara, ''Anadolu Müslümanlığı dediğimiz zaman modern dönemlere kadar aslında tasavvufi bir dünyadan bahsediyoruz demektir. Türklerin Müslüman oluşu ve peşi sıra yaşadıkları hayat tasavvufla iç içedir.'' dedi.

Zeytinburnu Belediyesince Kültür ve Sanat Merkezi'nde gerçekleştirilen "Çağdaş İslam Düşüncesi" seminerleri kapsamında "İslam'da Tasavvuf" konulu konferans veren Prof. Dr. İsmail Kara, tasavvufun İslam'ın önemli bir yorumu olduğunu belirterek, "Şunu söyleyelim yalnız, tasavvufa benzer yorumlar bütün diğer dinlerde de vardır. Hristiyanlıkta mistisizm denilen şey, o din açısından çok önemli bir yorum alanıdır. Yahudilikte de kabalizm dedikleri bir bakıma Yahudiliğin mistik yorumudur. İslam'da buna 'tasavvuf' diyoruz, kelime manası da muhtemelen saflaşma." diye konuştu.

Kara, tasavvuf alanının bir dinin anlaşılması, algılanması istikametinde gelişen bir yönü olduğunu ifade ederek, bilgi felsefesi ve İslamiyet'in nasıl yaşanacağı ile alakalı tarafları bulunduğunu aktardı.

Mutasavvıfların bir yaşantı biçimi teklif ettiği düşüncesini paylaşan Kara, şöyle konuştu:

"Tasavvuf İslam'ın anlaşılması ve yaşanması yönlerinin bir araya gelmesi demektir. Tarikatlar dediğimiz ise aslında tasavvufi ekoller diyebileceğimiz yapılaşmalardır. Hepsi tasavvuf üst çatısı altında yer alırlar ve hepsini fıkıh mezhepleri gibi düşünebiliriz. Nasıl fıkıhta Hanefilik, Şafilik, Hanbelilik varsa, tasavvufta da Nakşilik, Kadirilik, Mevlevilik gibi onlarca tarikat vardır."

Kara, tasavvufun İslam tarihinde ilk ortaya çıkışının enteresan bir hadiseye denk geldiği yorumunu yaparak, şunları anlattı:

"İslam ilim tarihi ve siyasi tarihlerinin yazdığına göre, Emeviler ve Abbasiler döneminde saray hayatı başlayınca ve şehirler bu saray hayatına göre organize olmaya başlayınca Sufiler şehirleri terk ediyorlar. Çünkü, yeni kurulan saray merkezli şehir yapılarının İslamiyet'e aykırı olduğunu söylüyorlar ve şehir dışlarında, çöllerde, taşralarda, banliyölerde yaşamaya başlıyorlar. Giyim kuşam, yeme içme, barınma itibarıyla şehir yaşamından kendilerini farklılaştırıyorlar. Burada dikkatinizi çekmek istediğim husus, tasavvuf dediğimiz düşünce ve hareketin hem bir muhalefet olarak ortaya çıkması hem de İslam'ın gerçek değerlerine, Hz. Muhammed'in sünnetine uyma iddiası taşımasıdır."

Tasavvufa mensup yapıların, bugün kendilerine mahsus bir dini yorumları, dini yaşantıları olup olmadığı yönünde sorular sorulabileceğini kaydeden Kara, şu ifadeleri kullandı:

"Bugünkü tasavvuf ekolleri bir muhalefet ve sünnete bağlılık hareketi mi? Böyle sorular sorabiliriz. Bu konuda genel temayüllere bakarak tek tip cevap vermeyin derim. Çünkü bir taraftan tasavvuf ve tarikatlar gerçekten tarihi süreç içinde muhalif damarlarını törpüleyerek aslında uyum hattına doğru geçiyor bir müddet sonra. Bu şehirlerden kaçma istikametindeki tutumların terk ederek, şehirlere yerleşiyorlar. Hatta saraya yaklaşıyor, sarayın kelimelerini kullanmaya başlıyorlar. Mesela, 'Sultan Baba' adını taşıyan çokça tasavvuf ehli insan var."

Kara, tasavvufun her halükarda varlığını sürdürdüğü müddetçe muhalif damarını taşımak zorunda olduğunu bildirerek, hem bilgi ve anlayış, hem yaşantı itibarıyla bu şekilde gözlenmesi ve anlamaya çalışılması gerektiğini dile getrdi.

- "Anadolu'daki İslam anlayışı tasavvufla iç içedir"

Müslüman Türklerin tarihinde de tasavvufun çok önemli bir yeri olduğuna dikkati çeken Kara, şu değerlendirmeyi yaptı:

"Anadolu Müslümanlığı dediğimiz zaman modern dönemlere kadar aslında tasavvufi bir dünyadan bahsediyoruz demektir. Türklerin Müslüman oluşu ve peşi sıra yaşadıkları hayat tasavvufla iç içedir. O yüzden Anadolu coğrafyasındaki İslam anlayışı, tasavvuf ve tarikatlarla çok yakın münasebet içindedir. Bunu en yakın göreceğiniz yer, türkülerdir. Türküler aslında tanımsız vatandaşın üst dilidir. Türküler sıradan insanların dimağından çıkıyor. Türküler büyük ölçüde tasavvufi dili kullanır. Aşık kelimesi, aşk kelimesi başta olmak üzere. Diyelim ki, Aşık Veysel. Aşık Veysel'in bir tahsili var mı? Tasavvuf tahsili, bir tarikata intisabı var mı? Yok. Alevi olduğunu biliyoruz. Bir dağ köyünde, hiçbir eğitim yok fakat dilini bir analize tabi tutarsanız, bu dilin çok büyük ölçüde tasavvuftan kaynaklanmış bir dil olduğunu görürsünüz."

Kara, Anadolu'da dolaşan dini kültürün birçok şeye etki ettiğini savunarak, "Türküleri, Türkçedeki deyimleri bu bakımdan tahlile tabi tutarsanız bunu görürsünüz. Günlük dilde kullandığımız birçok deyimin kaynağının tasavvuf olduğunu düşünmeyiz. Mesela, 'Aşığa Bağdat sorulmaz', tasavvufi bir deyimdir. 'Altmış altıya bağlamak' diye bir deyim var, bu tevekkül demek, Allah'a bağlamak demek. Bugün biz bunları çok farklı kullanıyoruz." yorumunu yaptı.






Sıradaki Haber