17 °c

"Beyazıt Ramazan Sohbetleri"

İSTANBUL (AA) - Yazar ve tasavvuf araştırmacısı Mustafa Özdamar, Türkiye Diyanet Vakfınca düzenlenen Türkiye 35. Kitap ve Kültür Fuarı kapsamında gerçekleştirilen "Beyazıt Ramazan Sohbetleri"ne konuk oldu. Beyazıt Devlet Kütüphanesi'ndeki etkinlikte tasavvuf konulu söyleşi yapan Özdamar, "Bizim işimiz, gücümüz tasavvuf. Bunu da insanlar zannediyor ki tasavvuf, İslamiyetin bir...

Kültür-Sanat Haberi
Beyazıt Ramazan Sohbetleri
"Beyazıt Ramazan Sohbetleri"

İSTANBUL (AA) - Yazar ve tasavvuf araştırmacısı Mustafa Özdamar, Türkiye Diyanet Vakfınca düzenlenen Türkiye 35. Kitap ve Kültür Fuarı kapsamında gerçekleştirilen "Beyazıt Ramazan Sohbetleri"ne konuk oldu.

Beyazıt Devlet Kütüphanesi'ndeki etkinlikte tasavvuf konulu söyleşi yapan Özdamar, "Bizim işimiz, gücümüz tasavvuf. Bunu da insanlar zannediyor ki tasavvuf, İslamiyetin bir karesi. Halbuki tasavvuf, İslamiyetin herhangi bir karesi değil. Ön bahçesi, arka bahçesi, yan bahçesi değil, ta kendisi, özü. Peygamber Efendimiz'in ve ashabının bir kısmının yaşadığı İslamiyetin, kitabın ve sünnetin ta kendisi." dedi.

Özdamar, tasavvuf ve tarikat adına birtakım insanların yanlışları olabileceğine işaret ederek, şöyle devam etti:

"Onların şahsında tasavvufa saldırmak, yanlış şeyler söylemek, hiç doğru değil. İnsanın en fazla kendi aleyhinedir. Tasavvufa bir şey olmaz. Tasavvuf erbabı da eğer o içinde bulunduğu, hakkını vermeye çalıştığı sistemi yaşayabiliyorsa ona da bir şey olmaz. Tam aksine tersi olur. Büyüklerden bir zat diyor ki bir meclise gittiğinizde, o mecliste sizin meşrebinize, mezhebinize ters insanlar varsa, onlar pirinize, şeyhinize sövüyorsa, hakaret ediyorsa, şahıslar bazında, bilhassa Şeyh Bedrettin, ters şeyler söylüyorsa, sabredebilirseniz orada oturun diyor. Sabrınız taşarsa ve siz de ona sataşacak hale geldiyseniz uygun bir mazeretle oradan ayrılın. Tartışmayın diyor."

Tasavvuf edebiyatına da değinen Özdamar, "Tasavvufa itiraz eden insanların pek çoğu, menkıbelerdeki abartılara karşı tepkilerini ortaya koyarak, muhalefete girerler. Halbuki o abartının ne olduğunu birazcık düşünebilse, tadabilse, aleyhinde olduğu şeyin çok paha biçilmez bir malzeme olduğunun kendisi de farkına varabilir." diye konuştu.

Menkıbelerdeki abartı ve vurguların, insanların dikkatini, verilen mesaja çekmek için yapıldığını vurgulayan Özdamar, "Şimdi bir film yapmış olsak, önce, insanları o sahneye cezbeden, çeken unsurları sahneye koyarız ki sonra mesajımızı veririz. Yani acı bir ilacı tatlı bir şeyin içerisinde hastaya içirmek gibi birşey bu. Yani abartı illaki kullanılır ve faydası olur. İnsanlar daha dikkatli yaklaşırlar. Daha dikkatli dinlerler." değerlendirmesini yaptı.

Özdamar, aranılan her şeyin insanın kendisinde olduğunu vurgulayarak, şöyle konuştu:

"Ama biz aradığımızı kendimizde değil, başkalarında, başka yerlerde, başka vadilerde aradığımız için, kendimizdekini başka yerde arayınca nasıl bulacağız? Bulamıyoruz işte. Sıkıntımız da ondan. Kendimizde olanı başka yerde arıyoruz. Bulamayınca da darlanıyoruz, zorlanıyoruz, kıvranıyoruz. Cennet, cehennem bizde ama biz hayal ederken hep ötelerde arıyoruz. Güzel Allah hem her yerde hem her şeyde. Hem her yerden ve her şeyden münezzeh ama bütün namekanlığına rağmen, 'mekanın mekanıyım ben' diye buyurmasına rağmen, yine de biz onu kendimizde arayacağız."

Yaşanan olaylarda görgü tanıklığının önemine de değinen Özdamar, hak ve hukukun kıldan ince, kılıçtan keskin olduğunu dile getirdi.

Sıradaki Haber