17 °c

"8. İstanbul Edebiyat Festivali"

İSTANBUL (AA) - Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Şubesi tarafından düzenlenen 8. İstanbul Edebiyat Festivali'nde, "Darbeler ve Edebiyat" paneli düzenlendi. Sultanahmet Kızlarağası Medresesi'nde gerçekleşen panelde "Darbe Gören Kavramlar ve Darbecilerin Dili" konulu bir konuşma yapan Prof. Dr. Hayati Develi, "Toplumların bir dili vardır ve eylemler de bir dil, bir söylem...

Kültür-Sanat Haberi
8. İstanbul Edebiyat Festivali
"8. İstanbul Edebiyat Festivali"

İSTANBUL (AA) - Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Şubesi tarafından düzenlenen 8. İstanbul Edebiyat Festivali'nde, "Darbeler ve Edebiyat" paneli düzenlendi.

Sultanahmet Kızlarağası Medresesi'nde gerçekleşen panelde "Darbe Gören Kavramlar ve Darbecilerin Dili" konulu bir konuşma yapan Prof. Dr. Hayati Develi, "Toplumların bir dili vardır ve eylemler de bir dil, bir söylem oluşturur. Bu söylemler üzerinden, kavramları, nesneleri, olanı, biteni anlamaya çalışırız." dedi.

Develi, darbelerin de bir dil oluşturduğuna dikkati çekerek, şöyle devam etti:

"O dil ile topluma, muhataplarına bazı mesajları aktarıyorlar veya bazı kazanımlar elde edebiliyorlar. Bazı söylemler değişkendir. Zaman değiştikçe darbelerin de söylemi değişmiştir. Osmanlı döneminde, birçok darbe oldu. Biz kültür olarak darbeye uzak değiliz. O zamanki darbeler 'şeriat isteriz' diye yapılırdı. Bu, 'şeriat isteriz'in anlamı aslında 'mahkeme isteriz, yöneticilerimiz bizi kötü yönetiyor, ekonomi bozuldu, yahut filanca yerde küffara yenik düştük' diye yani 'şeriat isteriz' derken, 'bunların yargılanmasını istiyoruz' derler."

Zaman değiştikçe ihtilallerin içeriği ile söylemlerinin değiştiğini kaydeden Develi, "Darbeler kanun dışıdır ama onu legalleştirecek, meşrulaştıracak birtakım kavramlar ve söylemler gereklidir. Bizim cumhuriyet tarihimize bakarsanız, hepsinde en az üç safha görürsünüz. Birincisi, darbeye hazırlık safhasıdır, ikincisi, darbenin yapılması, ertesi gün halka duyurulması ve yerleştirilmesi, üçüncüsü ise sürdürülebilmesi safhasıdır." diye konuştu.

- "Büyük dalgaların çağıltısının gaflettekileri uyandırma işlevi de vardır"

Prof. Dr. Fatih Andı da "Edebiyat ve Sosyal Meseleler" konulu konuşmasında, büyük olayların toplumları olgunlaştırıp, tecrübe sahibi yaptığına işaret ederek, "Büyük dalgaların çağıltısının gaflettekileri uyandırma gibi bir işlevi de vardır. 15 Temmuz gecesi yaşananlar da bize böyle bir çağıltının, milleti yakaza halinde tutma rahmeti gibi geldi." ifadelerini kullandı.

Türk edebiyatı ve sanatın kollarının, darbeleri anlatmaya çalıştığını dile getiren Andı, "Bugün geriye dönüp baktığımızda, yazılıp çizilenlerin hiç de yeterli olmadığını, ortadaki yekunun en azından bir kısmının ideolojik kamplaşma ve militan tarafgirlik söylemleri içinde seslerinin kısıldığını söylemek mümkündür. Türk edebiyatı ve sanatı, darbe karşısındaki imtihanında parlak notlar alan bir kimlik oluşturamamıştır." değerlendirmesinde bulundu.

"Darbeler Üzerine Yazılan Edebi Eserler" başlıklı bir konuşma yapan Yunus Emre Altuntaş ise darbe gibi önemli bir olay üzerine yazılan eserlerin yeterli olmadığını söyleyerek, Türk edebiyatının bu konuya gereken duyarlılığı göstermediğini ifade etti.

Altuntaş, 1960'tan bu yana darbe üzerine yazılan eserlerin yazarlarının da darbeye şahit olmuş mağdurlardan olduğunun altını çizerek, "Her darbenin ardından aynı oranda, aynı yoğunlukta yazınsal üretim gerçekleşmiyor. Örneğin 27 Mayıs romanları, genelde 1970'ten sonra yazılmış. 1960-70 arası mağduriyete dair romanlar, neredeyse hiç yok. Neden, çünkü o baskı ortamı, yıldırma ortamı bir nevi yazdırmaya engel olmuş. 1970'ten sonra da edebi manada en güçlü fakat belli bir oranda tarafgir olan Vedat Türkali'nin 'Bir Gün Tek Başına' adlı eseri yayımlanıyor." dedi.

Türkiye'de yaşanan 12 Mart ve 12 Eylül askeri darbelerinin ardından yazılan eserlere dikkati çeken Altuntaş, şunları kaydetti:

"28 Şubat, 12 Mart ve 12 Eylül'e göre daha az ürün verilen bir darbe. 12 Mart romanları darbenin insan ilişkilerindeki etkisine odaklanmıştır daha çok. Devrimci ve muhalif bir tavır vardır. Öz eleştiri boyutu daha çok 12 Eylül romanlarında görülür. Tanıklık ve yas tutma pratiği öne çıkar. 12 Eylül edebiyatı insanı hakikaten ajite eder. 15 Temmuz'un farkı ise şiirlerle, adım adım, ilmek ilmek kurulan bir direniştir. 15 Temmuz'da ilk kez edebiyat ve şiirin harmanlandığı halk, darbeyi engellemiştir. Bu süreç 2002'de Cumhurbaşkanımızın bilerek ve isteyerek, insanların zihnine ve bilinç altına okuduğu, dört şair, özellikle Necip Fazıl Kısakürek, Mehmet Akif Ersoy, Sezai Karakoç ve Arif Nihat Asya'nın milli bilince ve duyarlılığa hitap eden şiirleriyle ilmek ilmek ördüğü bir zihniyetin ürünüdür."

Moderatörlüğünü Hüseyin Yahya Şekerci'nin üstlendiği etkinlik, yaklaşık iki saat sürdü.

Edebiyat Mevsimi Festivali kapsamında yarın, "Darbeler ve Edebiyatçılar", "Darbeye Direnen Kalemler", "Darbeler ve Edebiyatçılar", "Darbeler ve Sanat" ve "Genç Edebiyatçıların Gözüyle Darbeler" konulu paneller gerçekleşecek.

Festival, 26 Kasım'da yapılacak törenin ardından sona erecek.

Sıradaki Haber