ABD, İsrail ve S.Arabistan'ın planı ortaya çıktı

16 Aralık 2017 Cumartesi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın girişimiyle çarşamba günü İstanbul’da toplanan İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) zirvesinden çıkan en kritik karar, kuşkusuz Doğu Kudüs’ün Filistin’in başkenti olarak tanınması.

ARAP DÜNYASINA RAĞMEN

Liderlerin sonuç bildirgesini oylaması biter bitmez konuştuğum Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın da bu kararın tarihi önemini vurguladı. Ve ekledi: “Filistin meselesi Arap Baharı başladığından beri sistematik bir şekilde unutturuldu. Bunu ABD ve İsrail özellikle istedi. Şimdi bu vesileyle konu tekrar dünya gündeminin merkezine oturdu.”

ABD, İSRAİL VE SUUDİ ARABİSTAN'IN PLANI

Evet, oturdu, hem de ve ama Arap dünyasının kendisine rağmen! Suudi Arabistan başta olmak üzere çoğu Körfez ülkesinin ve Mısır’ın bu zirveye katılımının bu kadar aheste ve düşük seviyede olması, Filistin davasından vazgeçtiklerini ortaya koydu. Zaten daha birkaç gün önce basına yansıyan bir haber, bunun işaretini vermişti. Buna göre Trump, Suudi Arabistan başta olmak üzere Körfez’le ve İsrail’le birlikte yeni bir “Filistin-İsrail çözüm planı” geliştirmişti. Tüm Kudüs İsrail’in, dışındaki Abu Dis şehri de Filistin’in başkenti sayılacaktı. Kulislerden öğrendiğime göre, bu haber doğru. Bu da Erdoğan’ın bu zirveyi “Araplara rağmen” gerçekleştirmiş olduğunu ortaya koyuyor.

YA BATI KUDÜS?

Dolayısıyla, Türkiye bugün Filistin davasında en öne çıkan ülke. Tam da bu yüzden bu sürecin çok dikkatli yönetilmesi gerekiyor. Ki hem sonuç bildirgesi, hem Erdoğan’ın zirve bitiminde yaptığı konuşma hem de üst düzey yetkililerle yaptığım görüşmeler, yapıcı bir tavrın ağır bastığını gösteriyor.

Her şeyden önce İİT bildirgesinde Doğu Kudüs’ün Filistin başkenti olarak tanınması, Batı Kudüs’ün de İsrail’in başkenti olarak tanınmasının kabulü anlamına gelebilir. Bu da 67 sınırlarında iki devletli bir çözümün kapısını aralıyor. Ki zaten bildirgede “iki devletli çözüm için çalışmalara çok güçlü şekilde devam edileceği” vurgulanıyor.

HASAR KONTROLÜ

2.si; İsrail’le diplomatik ilişkileri kesmek ya da temsil seviyesini düşürmek gibi yaptırım kararları alınmamış olması da isabetli. Zira iki tarafla da ilişki kurulması, barış inşası için elzem. Kaynaklarıma göre, Ankara’nın kendi gündeminde de böyle bir adım yok. Zaten eğer İslam dünyasında başat bir rol oynamak istiyorsak, bunu İsrail’le ve Batı ile ilişkilerimizi koruyarak yapabiliriz. Sonuç bildirgesini okuyan Erdoğan’ı, sağında duran Filistin lideri Mahmud Abbas’tan ve solunda duran İİT’nin Suud Genel Sekreteri El Useymin’den en çok ayrıştıran ve çok daha güçlü kılan da bu.

ABD’nin bundan sonra barış sürecinde arabulucu olamayacağı ise zirvede defalarca vurgulandı. Zaten İsrail-Trump-Suud planını Filistinlilerin kabul etmesi de olanaksız.

Dolayısıyla, önümüzdeki dönemde belirsizlik, kaos ve başıboşluğun hakim olacağı bölgemizde yapabileceğimiz en doğru şey, “hasar kontrolü”ne odaklanmak. Her ne kadar Filistin meselesinde taraf olsak da bu sert dönemeçte tüm taraflarla ilişkileri korumamız elzem. Zirvede Erdoğan’ın sık sık vurguladığı uluslararası hukukla ve Rusya, AB gibi çok aktörlü uluslararası toplumla birlikte hareket etmek de öyle.

Unutmayalım ki öngörülebilir gelecekte İslam coğrafyasının en çok buna ihtiyacı olacak.

Bilgileri Milliyet yazarı Verda Özer köşesinden paylaştı.