Başbakan Davutoğlu: Türkiye güvenliğini korumak için her türlü tedbiri alır

15 Şubat 2016 Pazartesi

Davutoğlu, Ukrayna'nın başkenti Kiev'e gidişinde uçakta gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı. İlk olarak Ukrayna ziyaretinden bahseden Davutoğlu, kritik bir dönemde ziyaretin birçok boyutunun bulunduğunu söyledi. Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Türkiye, kendi güvenliğini korumak için her türlü tedbiri alır. Hiçbir ülke Suriye'deki gelişmelerden Türkiye’deki kadar etkilenemez. Dolayısıyla güvenlik tedbirleri almaktan tereddüt etmeyiz" dedi. Davutoğlu, Ukrayna-Türkiye ilişkilerinin hızla geliştiğini belirterek, Ukrayna'daki gelişmelerin, bu ülkeye özel ilgi göstermelerini gerekli kılındığını dile getirdi. Suriye bağlamında ve çevre bölgelerde yaşanan gelişmelerle Ukrayna’daki gelişmeler arasında doğrusal bir ilişki bulunduğuna işaret eden Davutoğlu, “Eğer Suriye’de, Rusya’nın rejime verdiği destek ve kimyasal silah konusunda 2013’te doğru bir tavır alınsaydı, muhtemelen Ukrayna’da Rusya bu kadar agresif bir tutum takınamazdı" değerlendirmesinde bulundu. Davutoğlu, Batılı ülkelerin bazı tutumlarının,  Rusları Ukrayna’da cesaretlendirdiğini dile getirdi. Rusya’nın son dönem stratejisine bakıldığında Ukrayna üzerinden AB’ye, Suriye üzerinden de Türkiye’yi sınırlamaya veya Türkiye’ye dönük olarak bir politika takip edildiğini kaydeden Davutoğlu, Ukrayna’nın şu anda istikrara kavuşmasının Türkiye için çok önemli olduğunu ifade etti. Bir gazetecinin özellikle PYD ve YPG'nin Azez çevresindeki hareketliliğini hatırlatarak, "Türkiye’nin bombardımanı durdurması gerektiği yönünde çağrılar var. Bu çağrıları nasıl değerlendirirsiniz” sorusuna Davutoğlu, "YPG'ye yönelik çağrıların bir anlamı var. Çünkü YPG açık bir şekilde şu anda Rusya’nın Suriye’deki enstrümanıdır. Bunu hem iç hem de uluslararası kamuoyunun doğru okuması lazım. Eğer Rusya'nın, Suriye rejimini destekleme konusunda en güçlü enstrümanı nedir diye sorarsanız, YPG’dir" yanıtını verdi. "Türkiye, kendi güvenliğini korumak için her türlü tedbiri alır" Davutoğlu, Suriye rejiminin en önemli enstrümanlarından birisinin de YPG olduğuna dikkati çekerek, YPG’yi Suriyeli bir aktör olarak görmenin mümkün olmadığını söyledi. Bu piyonun kendisini "DEAŞ'a karşı mücadele ediyorum" diyerek meşrulaştırmaya çalıştığını vurgulayan Davutoğlu, “Peki Azez ve civarında DEAŞ var mı? Yok. Halep’in kuzeyinde DEAŞ var mı? Yok. Orada ne arıyorlar" dedi. Azez bölgesinde bir tek DEAŞ mensubu yokken Rusya, havadan Azez'e Halep’e saldırmasının başka bir anlamı olduğuna işaret eden Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: "Herkesin bunu görmesi lazım. Bugün Türkiye’de PKK, Suriye’de de YPG Rusya’nın açık bir enstrümanıdır. Onun yayılmacı politikalarının piyonlarıdırlar. Bu doğru görülmezse ileride daha başka sıkıntılar doğacak. Rusya, Türkiye’yi sıkıştırabilmek için de bu araçları kullanıyor. Dolayısıyla bizim tutumumuzun son derece meşru bir temeli var. Birincisi Türkiye, kendi güvenliğini korumak için her türlü tedbiri alır. Hiçbir ülke Suriye’deki gelişmelerden Türkiye’deki kadar etkilenemez. Dolayısıyla güvenlik tedbirleri almaktan tereddüt etmeyiz. İkincisi Suriye içindeki gelişmeler bağlamında da ılımlı muhalefeti yok etmeye ve Halep-Türkiye koridorunu Azez üzerinden de YPG ile kapatma, sonraki aşamada da Azez'in de doğusuna geçerek, YPG’nin Kobani'den gelen muhtemel YPG’lilerle birleşme gibi teşebbüsleri karşısında, Türkiye’nin tavrı eskidendir belli. YPG, Fırat’ın batısına geçmeyecek, Azez’e de yani Afrin’in de doğusuna geçmeyecek. Buralarda ılımlı muhalefet var. Açıklamaları takip ediyoruz ancak bu açıklamaları alandaki bu tabloyu görerek değerlendirmekte fayda olduğu kanaatindeyiz." Davutoğlu, Erzincan'da yaptığı konuşmasını hatırlatarak, Türkiye’nin bu konuda kararlı olduğunu, YPG’nin Azez’e yönelik her saldırısının Türkiye’nin güvenlik kaygılarını önemli ölçüde artırdığını ifade etti. Saldırıların aynı zamanda büyük bir mülteci akınına da yol açtığının altını çizen Davutoğlu, “Bir, Türkiye’ye mülteci akınlarının önlenmesi, iki Türkiye’nin sınır güvenliğinin sağlanması, üç ılımlı muhalefetin Rusya-İran-Suriye rejim güçlerinin yanında YPG ile katılmasının önüne geçmek için bu yaklaşımımız sürecek. Gerekli gördüğümüz yerde gerekli gördüğümüz müdahaleler kullanılır" diye konuştu. Davutoğlu, bu durumun aynı zamanda Suriye'deki barış sürecine de katkıda bulunacak bir tavır olduğunu vurguladı. Spekülasyonları gündemden uzak tutmak gerek Bir soru üzerine Davutoğlu, "Bir dünya savaşı çıkabilir" algısının Rusya tarafından yaratıldığını dile getirdi. Davutoğlu, böyle bir algı operasyonuna gelinmemesi uyarısında bulunarak, 5 yıldır Türkiye'nin çevresinde savaş yaşandığını, Türkiye'yi de bu savaşın dışında tuttuklarını anlattı. Gerekli olmadıkça herhangi bir risk oluşturacak adım atmadıklarını ama gerekli olduğunda da adım atmaktan kaçınmadıklarını bildiren Davutoğlu, "Kimsenin böyle bir savaşçı lobisi oluşturması doğru değil. Türkiye gerekli gördüğü tedbirleri alır ancak tedbirleri alırken Türkiye'nin istikrarının ve pozitif siyasi atmosferin etkilenmemesine de büyük özen gösterir. 'Savaşa giriyoruz, girdik' gibi gazete manşetlerine de yansıyan spekülasyonları kesinlikle gündemde tutmamak lazım" ifadesini kullandı. Davutoğlu, "Beş senenin sonunda Suriye'de bir kara harekatı zorunlu mu" sorusu üzerine şunları kaydetti: "Hava operasyonları olmamış olsaydı bugün Suriye'de çok farklı bir tablo olurdu. Suriye'deki temel problem, başından itibaren Suriye rejiminin ve şimdi de Rusya'nın havadan yaptığı saldırılar. Yani karada kendi vatanını savunan Suriyeli kardeşlerimize bir üstünlük kurulamayınca hava gücüyle Suriyeli kardeşlerimizin üzerine bomba yağdırılıyor. Esas problem hava saldırılarının durmasıydı. Maalesef bu sağlanamadı. Maalesef Türkiye'nin söylediği, yıllardır uyardığı hususlarda gerekli adımlar atılamadı. Şimdi Amerikan basınını takip edin, Türkiye'nin teklif ettiğinin, uygulanmaması dolayısıyla ne kadar büyük hata yapıldığı bugün bütün Batı basınında yer alıyor. Şu anda da önce hava saldırıları durmalı, arkasından alanda savaş suçu işleyen rejim unsurları ve DEAŞ terör örgütlerinin dışında kalan ve Suriye halkının temsilcisi olan gruplar desteklenmeli, belli bir dengeyle barış süreci inşa edilmeli."