Davutoğlu ve Merkel basın toplantısı düzenledi!
Başbakan Ahmet Davutoğlu ile Merkel, Çankaya Köşkü’nde baş başa ve heyetler arası görüşmenin ardından ortak basın toplantısı düzenledi. Merkel, burada yaptığı konuşmada, Londra’da yapılan Suriye Donörler Konferansı’nın çok başarılı geçtiğini ve Türkiye ve diğer ülkelerdeki sığınmacılar için yardım kararı alındığını hatırlattı. Suriye'de binlerce insanın acı içinde kıvrandığını ve Rusya tarafından atılan bombalara maruz kaldığını söyleyen Merkel, oysa Birleşmiş Milletler’in (BM) 2254 sayılı kararına göre sivillere karşı bütün operasyonların durdurulması, bombardıman yapılmaması ve doğrudan insani yardım yapılabilmesi konularına Rusya'nın da mutabık kaldığını anımsattı. Merkel, Türkiye-Suriye sınırındaki insanların zor durumda ve korku içinde olmaları nedeniyle Alman teknik yardım kuruluşunun mültecilerin yeni kamplarda beslenme ve diğer ihtiyaçları konularına yardım edeceğini ve ülkesinin bu noktada elinden gelen yardımı yapmaya hazır olduğunu vurguladı. Davutoğlu ile özellikle Türkiye ile Yunanistan arasında yaşanan yasa dışı göçü eylem planı çerçevesinde ele aldıklarını ifade eden Merkel, yasa dışı sınır geçişleri ve insan kaçakçılığı konularında Türk ve Avrupalı emniyet güçlerinin işbirliği yapacağının altını çizdi. Merkel, sözlerini şöyle sürdürdü: “Türk sahil güvenlik ekiplerini ne şekilde destekleyebiliriz, Frontex (Sınır Acil Müdahale Ekibi) konusunda birlikte bir mücadele söz konusu olabilir mi diye görüştük. Bu konuyu NATO Savunma Bakanları Toplantısı'nda tekrar değerlendirmek istiyoruz. Özellikle de denizlerdeki izleme mekanizmalarının geliştirilmesi konusunda Türk sahil güvenlik ekiplerinin desteklenmesi gerekli". Sığınmacıların yeniden evlerine dönebilmeleri konusuna da değinen Merkel, "Ocak ayında Yunan adalarına gelen mültecilerin sadece yüzde 45’i Suriye’dendi. Bu konudan hareketle, sadece Türkiye için değil bizim için de önemli olan bir husus var. Yasa dışı göçü önlemek istiyorsak, yasal olarak bu insanları kabul etmeye hazır olmamız gerekiyor. Bununla ilgili bir kontenjan oluşturmak istiyoruz ve önümüzdeki günlerde Avrupa Komisyonunda da çalışmalar yürütülecek. Bu ortak görevi tanımlamamız gerekiyor" diye konuştu. Kontenjan yaratarak yasal yollarla gelmelerini istiyoruz Merkel, AB-Türkiye eylem planı çerçevesinde Suriyeliler için kullanılmak üzere Türkiye’ye 3 milyar avro ödeme yapılacağını da hatırlatarak, Türkiye’deki sığınmacı çocukların 2 yıl sonra değil mümkün olan en kısa sürede okula gitmesi gerektiğine dikkat çekti. Almanya Başbakanı Merkel, “Brüksel’de ilk projeleri değerlendirmek ve paranın miktarının artmasını sağlamak istiyoruz” dedi. Bir gazetecinin, “Türkiye yeni bir göç kriziyle karşı karşıya. Türkiye yeni göçlere kapılarını açarken Avrupa ülkeleri kapılarını kapatıyor şeklinde bir algı var. Siz bu konuda ne yapacaksınız?” sorusu üzerine Merkel, şunları kaydetti: “Mümkün olduğu kadar kontenjan yaratarak yasal yollarla Suriyelilerin Türkiye’den Avrupa’ya gelmesini istiyoruz. Buradaki yükü paylaşmak istiyoruz. Şu anda yasa dışı göç söz konusu. Arada tacirler var. Bu kaçakçılar para kazanıyor ve suçsuz insanlar denizde ölüyor. İşte bunu engellemeliyiz.” Merkel, Türkiye’nin Suriyeliler için geçici bir vatan sağladığını, Suriyeliler için vatanlarına yakın bir yerde olmanın da çok önemli olduğunu söyleyerek, “Bunun için de maddi destek hazır şu anda. Bu parayı bir harcayalım, kullanalım, ondan sonra yeniden konuşabiliriz. Ancak ilk proje için görünür bir şeyler olması gerekiyor. Bürokratik engellerin ortadan kaldırılması gerekiyor” diye konuştu. Ortak bir sorumluluk söz konusu Avrupa’nın sığınmacılar konusundaki tutumuna ilişkin bir soruya Merkel, şu yanıtı verdi: “AB-Türkiye eylem planı, aslında Türkiye’yi yalnız bırakmama yönünde bir çalışmadır. Bu nedenle Londra konferansı yapılmıştır. Ortak bir sorumluluk söz konusudur. AB-Türkiye arasında insani yardım konusunda insan kaçakçılarının davranışına göre hareket edemeyiz. Ne şekilde görev dağılımı yapacağımızı aramızda konuşacağız. Mülteciler, bu insan kaçakçılarına harcadıkları parayı çok daha iyi başka yerlerde kullanabilirler. Bir çalışma grubu kurduk ve önümüzdeki haftadan itibaren hangi mekanizmalara göre hareket edebileceğimizi ortaya koyacağız. Artık ortak sorumluluk taşıyoruz.” Merkel, Avrupa'da sığınmacıların kabulüne ilişkin "yasa dışı yollarla ülkeye giren mülteciler gerekirse vurulsun" gibi öneriler ile Danimarka ve İsveç gibi ülkelerde sığınmacıların ziynet eşyalarına el konulmasına ilişkin uygulamalara yönelik yaklaşımının sorulması üzerine, Almanya'nın geçen yıl çok sayıda mülteciyi kabul ettiğini anımsatarak, şöyle devam etti: "Bu insanlar belirli bir kabul prosedüründen geçmekteler ve genelde Cenevre mülteci anlaşması çerçevesinde hareket edilmekte. Bu süreçten geçen kişiler, değerlendirmeye tabi tutulmaktalar. O sırada mültecilere mal varlıkları hakkında da sorular soruluyor. Genelde mültecilerin mal varlıkları yok, hemen hemen hiçbir şeye sahip olmadan geliyorlar ve biz de destek olmaya çalışıyoruz. Her Alman vatandaşına mal varlığı hakkında soru sorulduğu gibi mülteciler konusunda da bu şekilde hareket ediliyor. Acaba destek olunabilir mi diye soruluyor. Ancak burada insanlara farklı bir muamele söz konusu değildir." Her ülkenin teröre karşı hareket etme hakkı var "Türkiye'ye yönelik eleştirilerinin geçmişe nazaran neden azaldığı" yönündeki soru üzerine Merkel, Türk yetkililerle belirli bir çalışma ve görüşme formatı içinde temaslarında her konuyu ele aldıklarını söyledi. Merkel, Başbakan Davutoğlu ile gazetecilerin çalışma koşulları hakkında da bilgi alışverişinde bulunduklarını ifade ederek, şunları kaydetti: "Kürtlerle, PKK'yla yürütülen barış süreciyle ilgili olarak da biz çok umutluyduk. Ancak her ülkenin de teröre karşı hareket etme hakkı bulunmaktadır. Tabi ki sivil halkı ve bölgeyi dikkate aldığımız zaman bir takım ilerlemeler kaydedilmesi gerekir. Tabi ki eleştirel konuları da ele alıyoruz. Ancak 2-3 yıl önceki durumdan şu duruma geçtiğimiz zaman sorunsallar da çok değişti. Suriye savaşının çok kötü sonuçlarıyla karşı karşıyayız ve Türkiye’nin hiçbir şekilde suçu yok. Öbür tarafta, insan kaçakçıları faaliyetlerini sürdürmekte ve para kazanmaktalar. Yaklaşık 300 kişi kaçarken denizde boğuldu. Bütün bu konuları yoğun şekilde ele alıyoruz ve belirli bir sürdürülebilirlik çerçevesinde görmemiz gerekiyor."