"Hain demek bile hafif kalır"

09 Mayıs 2017 Salı

İşte Kılıçdaroğlu’nun konuşmasından satır başları:

Beni dikkatle dinlemenizi istiyorum. Türkiye’nin temel sorunlarını en azından değinme imkânımız olacak. Bugün 9 Mayıs Avrupa günü. Osmanlı da bir Avrupa devletiydi, Türkiye Cumhuriyeti de Avrupa devletidir. Homeros Anadoluludur. Henüz tam üyeliği gerçekleştiremedik. AB’nin Türkiye’ye takındığı çifte standart var. Bunu kabul etmiyoruz. Ama kimse endişe duymasın, CHP Türkiye’yi dünyayı uygun ülkelerden birisi yapma konusunda azimlidir, kararlıdır.

Bu amaçla demokratik standartlarımızı geliştireceğiz. Kadın-erkek eşitliğini sağlayacağız. Üniversite, medya özgürlüğünü sağlayacağız. İnsan haklarını demokratik ülkelerin standartlarına eriştireceğiz. Biz bunu yapacağız, bütün vatandaşlarıma söz veriyorum.

6 Mayıs’ı hepiniz bilirsiniz, Hıdrellez. Tabiatın, doğanın yeşillendiği… Ama 6 Mayıs aynı zamanda Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idam edildiği gündür. Onlar kendi ülkeleri ve insanları için çalıştılar. Hiçbir şey beklemediler. Bu güzel topraklarda herkes huzur içinde yaşasın diye, herkesin aşı işi olsun diye çalıştılar. Ama o mücadeleleri için önlerine engeller çıkarıldı. Yakalandılar, tutuklandılar, yargılandılar ve idam edildiler. Onlar bizim gönlümüzün kahramanlarıdır. Onları saygıyla anıyorum.

“BÜTÜN HAYATI SAVAŞ MEYDANLARINDA GEÇTİ”

Tarihe not düşen zamanlar ve kişiler vardır. Az önce deniz gezmiş ve arkadaşlarını ifade ettim. Tarihte kalıcı izler bırakan komutanlar, devlet adamları vardır. Bunlardan biri de Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür. Bütün hayatı savaş meydanlarında geçti. Filistin’de Trablus’ta Anadolu’nun değişik yerlerinde milli mücadele başlatıldı ve sürdürüldü. Öldüğünde bütün mal varlığını Türkiye Cumhuriyeti’ne bıraktı. Bütün dünya kendisine saygı duydu. Düşmanları bile onu Nobel barış ödülüne aday gösterdiler. Savaştığı ülkenin bayrağını yerden kaldırarak bir ülkenin onuruna nasıl saygı gösterilmesi gerektiğini bütün dünyaya anlattı. Bu kadar onur ve gurur duyduğumuz bir insan. Daha 1921 yılında çocuk esirgeme kurumunu kurarken sosyal devletin temellerini atıyordu. Binlerce erkek savaş meydanlarında hayatlarını yitirmişlerdi ve onların çocuklarına devletin babasın

“BUNU YAPANLARA ASLA VE ASLA İNSANDIR DEMEYECEĞİM, BUNLAR İNSAN DEĞİLDİR”

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e bazı televizyon kanallarında yapılan haksız uygulamayı, çirkefliği içime sindiremiyorum. Derin Tarih diye başladıkları ama derinliği kafaların derinliğinden kaynaklanan, onursuz insanların çıkıp Atatürk’ü ve annesini karalamalarını içime sindiremiyorum. Bunu yapanlara asla ve asla insandır demeyeceğim, bunlar insan değildir. Bu ülkeye hizmet eden kim olursa olsun, taş taş üstüne koyan herkesi saygıyla anmak bizim görevimizdir. Nasıl olurda siz en iğrenç itiraflarla itibarsızlaştırmaya çalışırsınız?

“HAİN SÖZCÜĞÜ BİLE HAFİF BUNLAR İÇİN”

Efendim hain sözcüğü bile hafif bunlar için, insan değil bunlar, insan değil. Onur ve şeref yoksunu insanlara insan denemez zaten. Oturmuşlar TV kanallarının başına Atatürk’ü, annesini kötülüyorlar. Ne söylenebilir? Allah’a havale etmenin dışında ne söylenebilir? Nasıl yaratıklar bunlar?

“YSK’DAKİ ÇETE KUMPAS KURDU”

Ekonomi çökmüş vaziyette, bunu herkes bilsin. Devletin bütün kurumlarında büyük bir çöküş yaşıyoruz. Çünkü liyakat sona erdi. YSK’daki çete kumpas kurdu. Ben onlara çete dedim diye suç duyurusunda bulunmuşlar. Sanıyorlar biz çekineceğin korkacağız. Kim olursanız olun, yetkiniz ne olursa olsun bunun hesabını size soracağım.

“İKİ BÜKLÜM EĞİLEN ADAMA HAKİM DENMEZ, ONURSUZ ADAM DENİR”

Kanunu satan adama hakim denmez. Şerefini satan insana hakim denmez. Kanunun açık hükmünü çiğneyeceksiniz, sonra biz ses çıkarmayacağız. Oturacaksınız koltuklarınıza, siyasi otoriteden talimat alacaksınız. Gerdan kıracaksınız. İki büklüm eğileceksiniz, egemenin karşısında. İki büklüm eğilen adama hakim denmez, onursuz adam denir. Şimdi kurdular ya çeteyi YSK’da, niye çete? Eğer bir grup insan bir araya gelir, kanunsuz iş yaparsa buna çete denir. Bu kadar açık.

“YSK’DAKİ ÇETE OLGUSUNU YARGININ BÜTÜN AŞAMALARINA TAŞIMAK İSTİYORLAR”

Şimdi bir şey yapıyorlar. YSK’daki çete olgusunu yargının bütün aşamalarına taşımak istiyorlar. Bu arada bunu iyi dinleyin. Bir hakim, bir savcı. Diyelim ki seçime girecek, görevinden istifa eder ve seçime girer. Bir genel müdür, herhangi bir daire başkanı, kamu görevlisi seçimi kazanamadıysa tekrar görevine geri döner. Ama hakim savcı, istifa edip seçime girerse görevine geri dönemez. Neden dönemez? Çünkü hakimin siyasi kimliği ortaya çıkmıştır.

Adalet dağıtamaz, önüne gelen sanığa güven veremez. Bu nedenle yasa bu önlemi almıştır. Şimdi bir sürü insanı KHK’larla görevlerinden attılar. İçinde hakimi savcısı var, üniversite hocası var, iki tane genç arkadaşımız ölüm orucu tutuyorlar, onları buradan saygıyla ve sevgiyle anıyorum. Barış bildirisini imzaladı diye eğer bir öğretim üyesini görevinden atıyorsanız veya ona devlet olarak sahip çıkmıyorsanız, biz bu sürecin karşısındayız. Bu sürece destek vermeyeceğiz. Onlar haklarını geri alıncaya kadar onların her türlü mücadelesine her türlü desteği vereceğiz.

“İKTİDAR PARTİSİNİN MENSUPLARI HAKİM VE SAVCI OLARAK ATANIYORLAR”

Kimler hakim olabilir? Kanunda var, sınavı kazanır. Önce stajyerdir, sonra kurslardan geçerler. Yine aynı maddenin özel bir düzenlemesi var, K bendi. Avukatlık mesleğinden de hakim alınabiliyor sınavla. Ama şimdi yapılan sınavlarda ve atamalarda farklı bir tablo görüyoruz. İktidar partisinin mensupları hakim ve savcı olarak atanıyorlar. Grup başkan vekillerimiz çalışmayı tamamladılar.

HSYK’YA ÇAĞRI

İsim vermek istemiyorum, 7 Haziran seçimlerinde, AKP Adana milletvekili adayı, Balıkesir ilçe başkanı, adana, İstanbul, Konya milletvekili adayı, Nevşehir, Ankara milletvekili adayı, adana kadın kolları başkanı… Şimdi bunları getirip hakim yapacaklar. Düşünün seçime girmek için istifa edip kazanmadığı zaman dönemiyor, fakat bir partinin kimliğini taşıyanı hakim yapıyoruz. Buradan HSYK’ya seslenmek istiyorum. Siz yargının saygınlığını korumak istiyorsanız, ve her biriniz onurlu bir görev yapıyorsanız bu tabloya izin vermemeniz lazım.

“EĞER KİMLİĞİNE BAKAR, SİYASİ GEÇMİŞİNE BAKIP KARARI ONA GÖRE VERİRSE, O HAKİM, HAKİM DEĞİLDİR”

Biz de bir siyasi partiyiz. Bizi diğerlerinden farklı kılan, bizim insana bakıştaki eşitlikçi tavrıdır. Bir kişi hapisteyse, sağlık sorunu varsa, kimliğine, inancına bakmaksızın eğer tahliye edilmesi gerekiyorsa tahliye edilmesi lazım. Yargı karar verecek. Eğer kimliğine bakar, siyasi geçmişine bakıp kararı ona göre verirse, o hakim, hakim değildir.

“AĞIR VE SÜREKLİ HASTALIĞI OLAN 841 KİŞİ BULUNUYOR. NİYE BUNLAR TAHLİYE EDİLMİYOR?”

Şimdi İstanbul’da büyükşehir belediye başkanımızın bir yakını… Hepiniz gayet iyi biliyorsunuz. Hasta diye doktordan bir rapor ve tahliye edildi. Niçin tahliye edildi diye sormuyorum. Aynı pozisyonda olanlar neden tahliye edilmiyor, onu soruyorum ben. Bakın size örnek vereceğim. Şu anda cezaevlerinde ölümü bekleyen ağır ve sürekli hastalığı olan 841 kişi bulunuyor. Niye bunlar tahliye edilmiyor? Son 5 yılda hasta olmalarına rağmen tahliye edilmeyip, hapishanede ölen tutuklu sayısı 451 kişi. Bu mudur ahlak? Nedir bu Allah aşkına?

Fatih Hilmioğlu. Bir kumpas sonucu alındı içeriye, aylarca içerde kaldı. Doktor raporu vardı. Ama emir gelmediği için, talimat gelmediği için, hakimlerde korktukları için gereğini yapamadılar. Ta Anayasa Mahkemesi insafsızlık dedi tahliyesine karar verildi. Teamülden cinayet işleniyor, Türkiye Cumhuriyeti’nin hapishanelerinde.

“OKKIR HASTALANDI, DIŞARIYA CENAZESİ ÇIKTI”

Kuddusi Okkır. Ergenekon’un kasası olarak tutuklandı, yargılandı. Ergenekon’un kasası dedikleri Okkır hastalandı, dışarıya cenazesi çıktı arkadaşlar. Nasıl bir kasa anlamadık, nasıl bir suç anlamadık. Bu kararı verenler vicdan azabı duyuyorlar mı acaba?

Tuğgeneral Levent Ersöz. Bedeni hapishanede çürüdü, damarları kurudu. Tahliye edilmedi ve öldü arkadaşlar.

“HANGİ AHLAK, HANGİ HUKUKTAN SÖZ EDİYORUZ?”

Mehmet Haberal, bütün dünyanın takdir ettiği bir akademisyen, bir doktor aynı zamanda. Hastanede yatarken neden hastanede yatıyor diye, hastanede yatıran doktorları tutukladılar. Haberal’ı hapishaneye koydular ve Haberal AYM kararıyla çıktı. Hangi ahlak, hangi hukuktan söz ediyoruz?

Miraz bebek, 8 aylık, sağlık sorunu var, hapishanede annesiyle beraber. Hangi hukuktan söz ediyor bunlar?

“BUNLARDA VİCDAN VAR MI? BUNLARDA AHLAK VAR MI? BUNLARDA NAMUS VAR MI?”

Serap Şimşek. Duymamışsınızdır, cezaevinde felç geçiriyor, bağırsakları dışarda torba içinde, akli dengesi bozulduğundan bağırsaklarıyla oynamasın diye ellerine kelepçe takılıyor. Bu halde bile tahliye edilmedi. Bunlarda vicdan var mı? Bunlarda ahlak var mı? Bunlarda namus var mı? Ne var bunlarda.

Yabancı bir mahkum, ileri aşamada kan kanseriyken, ben ülkemde ölmek istiyorum dedi. Ama ülkesine gönderilmedi.

Gülay Çetin. Buradan tabutla tahliye olmak istemiyorum diyor. Adli Tıp kurumunun tahliye raporu Gülay Çetin öldükten bir ay sonra hapishaneye geldi.

“O TEK ADAMA BAKAN TÜM YARGIÇLARA SESLENİYORUM, SİZ YARGIÇ DEĞİLSİNİZ”

Bu tablo bizim cezaevinde yaşanıyor. 73 yaşında gazeteciler var, sağlık sorunları var. Kime bakılıyor? Bir tek adama bakılıyor. O tek adama bırakın dediği zaman bırakıyorlar, tut dediği zaman tutuyorlar. O tek adama bakan tüm yargıçlara sesleniyorum, siz yargıç değilsiniz. Yargıda adamına göre muamele yapılır mı ya? Böyle bir şey olabilir mi? Sağlık sorunu varsa bakacaksın, doktora göndereceksin. Tahliye edilmesi gerekiyorsa tahliye edeceksin. Bu kadar ağır insanlık suçunu gizleyemezsiniz.

“HAYIR DİYOR BEN 80 MİLYONUN CUMHURBAŞKANI OLMAYACAĞIM DİYOR”

Bir kişi devleti babasının çiftliği gibi yönetiyor. Böyle bir devlet yönetimi olamaz. Bu bir kişi geldi, TBMM’de yemin etti. Tarafsız davranacağım dedi, büyük Türk milleti huzurunda. “Namusum ve şerefim üzerine ant içerim” dedi. Şimdi baktığınız zaman, ben meydanlarda diyordum ki, bakın biz tarafsız cumhurbaşkanı istiyoruz, cumhurbaşkanı 80 milyonun cumhurbaşkanı olsun, halk seçti saygı duyalım. Hayır diyor ben 80 milyonun cumhurbaşkanı olmayacağım diyor, partinin cumhurbaşkanı olacağım diyor. Tarafsızlıktan söz edilebilir mi? Bir partinin üyesiyken, tarafsız olacağı için oy verdi ona. Tarafsız davranacaktı, söz verdi. Halka verdiği sözü de tutmadı. Son anayasa referandumunda görüşürken bütün bunları anlattım, onlar meydan meydan dolaşıp Kılıçdaroğlu yalan söylüyor diyorlardı. Şimdi gerçek çıktı meydana, Kılıçdaroğlu doğru söylüyor, onlar yalan söylüyor.

“CUMHURBAŞKANI OLARAK GÖRMÜYORUZ. KENDİSİ TERCİH ETTİ”

Göreceksiniz, daha sonra gelecek partinin genel başkanı olacak. O da böyleler Salı günü konuşacak. Sanki diğer günler yetmiyor gibi, Salı günü de konuşacak. Binali Bey, nasıl saygı gösteriyorsak, aynı standartta saygı göstereceğiz. Cumhurbaşkanı olarak görmüyoruz. Kendisi tercih etti.

“BUGÜN BİR REFERANDUM OLSA HAYIR OYLARI YÜZDE 60’IN ÜZERİNDE ÇIKACAK”

Bugün bir referandum olsa hayır oyları yüzde 60’ın üzerinde çıkacak. Neden biliyor musunuz? Bütün yalanlar tek tek ortaya çıkıyor.

Bir kişi şunu söyledi. “Sandığa gittim, evete mührümü bastım, ama dışarıya çıkınca büyük bir vicdan azabı çektim. Bunun faturası inşallah bu memleket için ağır olmaz.”

“MÜCADELEMİZ YENİ BAŞLIYOR”

Ama sözüm söz, mücadelemiz yeni başlıyor. Adım adım gezeceğiz. Diyorlar ki sokağa çıkacağız, hayır oyu kullanan her vatandaştan açık ve net ricamdır. Evet sokağa çıkacağız. Ama hangi sokağa çıkacağız? Bütün evlere, bütün tarlalara, bütün insanlara gideceğiz. Demokrasiyi savunacağız. Demokrasi karın doyurur mu diye soracaklar. Sen ekmeğini savunuyorsan, önce demokrasiyi savunacaksın diyeceğiz.

 "ENGELLİLER ASLA VE ASLA SADAKA İSTEMİYORLAR"

Engelliler ne istiyorlar? 10 – 16 Mayıs engelliler günü. Engelliler asla ve asla sadaka istemiyorlar, çalışmak istiyorlar, alın teri dökmek istiyorlar, engelliler onurlu bir birey gibi Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşamak istiyorlar. Bunun adresi de bütün engelli kardeşlerime söylüyorum, CHP’dir. Sosyal devlet sadece engellilerin mi hakkını koruyacak? Hayır. Çalışanların da hakkını koruyacak. Onurlarıyla çalışacaklar, güçlü olacaklar. Bunu yapacaklar. Ve çalışanlar şunu yapacaklar, çalıştıkları yerde güvenlik içinde çalışacaklar.

Bakın iş kazalarında hayatını kaybedenleri sık sık dile getiririm. 2013’ün ilk dört ayında 289 işçi, 2014’ün ilk dört ayında 432 işçi, 2015’in ilk dört ayında 488 işçi, 2016’nın ilk dört ayında 595 işçi, 2017’nin ilk dört ayında 586 işçi, iş kazalarından hayatını kaybetti. Bunlar isimsiz insanlar arkadaşlar, bunlar ölürler kimsenin haberi olmaz. Hani sosyal devlet dedik ya, işte bunlar isimsiz kahramanlardır. Çalışırlar, üretmek isterler, alın teri dökerler, ama bir iş kazasında hayatını kaybedenler. Bu ülkenin kara tablosudur. İş kazalarında hayatını kaybedenlerin sesi sadece ve sadece CHP’dir.

Biliyorsunuz bir referandum sürecinden geçtik… “Efendim Türkiye’yi uçuracaklar” işte uçurdukları bu, iş kazasından hayatını kaybedenler… Bunların havuz medyasını izlediğiniz zaman da dünyadan habersiz vatandaş da diyor ki, Türkiye dünyada birinci… Öyle bir hava yaratıyorlar. Vatandaşlara doğru bilgiler aktarmıyorlar. Herkes biliyor domatesi. Özellikle pazarda alışveriş yapan kardeşlerim fiyatını biliyorlar, etin fiyatını biliyorlar. Neden bu domates 10 lira? Neden bu et 44 lira? Bunu düşünmesi lazım. Fiyatları uçurdular, enflasyon uçtu. İşsizlik 7 milyona yaklaştı. Emin olun nereye gidersem gideyim, ya bir anne ya bir baba ya bir genç elime kağıt tutuşturuyor, bana bir iş bulun diye.

“Kızım iki üniversiteyi bitirdi, ne olursunuz bir iş bulun” diyor. İktidar işsizliği biliyor mu? İşsiz bir insanın umudunu yitirdiğini biliyor mu? Çünkü Ankara’da oturan beylerin çocukları iş aramıyor. Bir elleri yağda, bir elleri balda.