5G Mükemmeliyet Merkezi açılış töreni

14 Şubat 2017 Salı

ANKARA (AA) - Başbakan Binali Yıldırım, "Türkiye'ye düşen, teknoloji yoğun, katma değeri yüksek, akıl teri yüksek ürünler üzerinde çalışmak. Yani ihracatımızın birim, kilogram başına bedelini 3-5 dolarlardan 10 doların üzerine çıkarmak. Bunu yaptığımız zaman tabii ki fark oluşturabiliriz." dedi.

Yıldırım, ODTÜ Teknokent'te düzenlenen 5G Mükemmeliyet Merkezi açılış töreninde yaptığı konuşmada, 13 Şubat 2013'te, İstanbul'da Dördüncü Nesil Haberleşme Teknolojileri (ULAK) Projesi'nin başlangıcını yaptıklarını, şu anda projenin devamı olan merkezin açılışını gerçekleştirdiklerini belirtti.

Aradan geçen 4 yıllık süre içinde Türk Telekom, Argela, Savunma Sanayii Müsteşarlığı, ASELSAN ve NETAŞ'ın başlattığı bu çalışmanın yeni bir aşamaya geldiğini dile getiren Yıldırım, yeni aşamanın da 5G teknolojisine yönelik ürün geliştirme olduğunu belirtti.

"Bu, üretim değil, ürün ve teknoloji geliştirme yani kendi markanız, kendi patentiniz olan, aklıyla, fikriyle, fiziki yapısıyla size ait olan bir şey yapıyorsunuz. Bu önemlidir." diyen Yıldırım, projenin, Türkiye'nin bilgi ve iletişim teknolojilerinde sadece kullanıcı olmasını bir adım öteye taşıyacak, aynı zamanda teknolojiye sahip olma fırsatı da sağlayacak bir girişim olduğuna dikkat çekti.

AK Parti hükümetlerinin son 15 yılda yaptığı önemli işlerden birinin, araştırma ve geliştirme faaliyetlerine verdiği önem olduğunu anlatan Yıldırım, "14 yıl içinde üç kat artırmışız araştırma, geliştirme bütçelerini. Belki daha da dikkat çekicisi, kamunun bir şekilde verimsiz kullandığı Ar-Ge bütçesinin, yarı yarıya özel sektöre kaydırılması da bu anlamda önemli bir değişimdir. Ama bu, yetindiğimiz, razı olduğumuz bir nokta değil. Ar-Ge bütçesini, 2023 hedefimiz, gelecek 10 yıl içinde, milli gelirimizin yüzde 2,5 seviyesine çıkarmaktır." ifadelerini kullandı.

Katma değeri yüksek, akıl teri fazla olan ürünlere yönelmek gerektiğini vurgulayan Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Artık tekstil işini herkes yapıyor. Tarım ürünleriydi, harcıalem malzemeleriydi, bunları herkes yapıyor. Burada rekabet şansı gittikçe azalıyor. Neden? Türkiye zenginleşiyor, işçilik maliyetleri artıyor. Daha düşük maliyetlerle Afrika'daki, Uzakdoğu'daki bazı ülkeler burada avantaj sağlıyor. O halde Türkiye'ye düşen, teknoloji yoğun, katma değeri yüksek, akıl teri yüksek ürünler üzerinde çalışmak. Yani ihracatımızın birim, kilogram başına bedelini 3-5 dolarlardan 10 doların üzerine çıkarmak. Bunu yaptığımız zaman tabii ki fark oluşturabiliriz. Bilişim sektöründe 1 liralık yatırımla 25 liralık katma değer elde ediyorsunuz. 1'e 25. Hele hele yazılımı, donanımı koyduğumuz zaman çok büyük güç elde etme imkanı var."

- "Müspet yönde gittiğimizi gösteren en önemli ölçü"

Teknokentlerin, Türkiye'nin önemli alanlarından biri olduğuna işaret eden Yıldırım, 15 yıl önce faal teknokent sayısının iki olduğuna, şu anda bu sayının 64'e yükseldiğine dikkat çekti.

Teknokent sayısının artmasının, bu alanda ne kadar müspet yönde gidildiğini gösteren en önemli ölçü olduğunu belirten Yıldırım, "Akla para verme alışkanlığı yoktu bizde eskiden, akla para verilmez. Biz parayı neye veririz? Bir torba çimentoya. O bizim için bir varlıktır, para verir alırız ama biri bir fikir verdi, 'Ben deli miyim, aptal mıyım, böyle laflara para mı verilir.' Halbuki o fikir, ona öyle büyük şey kazandırır ki sonra anlar." diye konuştu.

Tersanede mühendis olduğu dönemde yaşadığı bir anıyı paylaşan Yıldırım, şunları kaydetti:

"Meşhur Karadenizli kumcular vardı, Balat'ta felenklerin üzerinde gemi yapıyorlardı. Ne kızak var ne tezgah. Tahtaları atıyor, üzerine kurup gemiyi yapıyorlar. Armatörün birinin aklına... Bir kum teknesi var 150 tonluk, biraz daha rekabet edebilmek için, çok kazanmak için daha büyüğünü kuracak, 250 tonluk bir şey yapacak. 'Proje lazım.', 'Ne projesi da, yap onu.' diyor. 'Olmaz patron, projesiz iş olmaz.' Neyse bizim tersanede ressam vardı, Nezihi. O, bu işleri çok iyi becerir, arşivdeki bütün projeleri indirir, keser biçer hemen birkaç saatte size projeyi yapar, verir. O da geliyor, projeyi bugün istiyor, akşam alacak. O kadar acele. Ne yapsın, 'Olmaz.' deyince, baskısından kurtulamıyor, çıkarıyor arşivden, başını kesiyor, kıçını kesiyor, birleştiriyor, orta gövdeyi falan götürüyor. Bunu da gidiyor, oradaki ustaya veriyor, 'Hadi sen buna göre yap.' diyor.

Başlıyor gemiyi yapıyor; çatıyor postaları, dış kaplamayı, sacını sarıyor, bitiriyor, kapatıyor sonra klas kuruluşunu kontrole çağırıyor ki gemiye sonunda belge verecek, ona göre 'Denize elverişlidir.' diye rapor alsın. Klas kuruluşundan denetçi geliyor, gemiyi dolaşıyor, bakıyor makina dairesi yok. Patrona, 'Bir sorun var, güzel olmuş da makina dairesi yok.' diyor. O da küplere biniyor. Bizim Nezihi'nin peşine düşüyor, Nezihi'yi çağıyor. Palas pandıras Nezihi geliyor, 'Ulan ne halt ettin, nasıl proje yaptın?' diyor. 'Ne oldu patron?' diyor. 'Makina dairesi yok geminin, nasıl gidecek bu gemi?' Bizim Nezihi pişkin tabii, hiç aldırış etmiyor, 'Düşünsene patron, adam fark etmeseydi daha çok yük taşıyacaktı.' diyor. Nereden nereye?"

(Sürecek)