35. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı
İSTANBUL (AA) - Everest Yayınları, TÜYAP Tüm Fuarcılık Yapım AŞ tarafından Türkiye Yayıncılar Birliği iş birliğiyle düzenlenen 35. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı'nda "İlk Roman Ödülleri" konulu söyleşi gerçekleştirdi.
Büyükçekmece'deki TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi'nde ziyarete açılan ve Anadolu Ajansının (AA) global iletişim ortağı olduğu fuardaki söyleşiye katılan yayıncı Semih Gümüş, ilk romanın yayımlanması konusunda edebiyatçıların kaygılarına işaret ederek, "Eğer siz iyi yazıyorsanız mutlaka bir yerde karşılığını bulacaktır. Hiç endişeye gerek yok. Edebiyat tarihinde, çok iyi olup da anlaşılamamış bir değer yoktur. Bazen gecikmeler olur elbette ama edebiyat dünyası için böyle gecikmeler sizden bağımsız olarak içinde yaşadığımız kültürün sorunudur bir bakımıdır bir bakıma." dedi.
Gümüş, kitap yazarken dikkat edilmesi gereken konulara da dikkati çekerek, "Başlangıçta yaşadığımız en büyük sorunlar arasında, nasıl yazacağımızı ve nasıl okuyacağımızı tam bilememek, buna karar verememek ya da kendi bakış açımızın, alışkanlıklarımızın yeterli olduğunu düşünmek. Oysa o bakış açılarının ve alışkanlıkların bazıları yanlış, bazıları eksiktir. O eksik olanları tamamlamak, yanlışların yerine doğruları koymak, bu arada sürekli, kesintisiz şekilde doğru ve nitelikli olanı okumak gerek. Nitelikli, yazınsal bir metni, romanı yazarken elinizdeki en önemli aracın, silahın dil olduğunu, Türkçe'yi doğru, çok güzel kullanmanın sırlarının neler düşünmek. Buna benzer bir dizi sorunu düşünmeden de sonunda iyi roman yazacağımızı düşünmemek gerekir." ifadelerini kullandı.
- "İlk romanımı yazdığımda 50 yaşımı geçmiştim"
Yazar Ayşe Kulin, ilk romanını yazdığında 50 yaşını geçtiğini aktararak, 20 yaşından itibaren, dosyalarını, öykülerini ve deneylerini yayıncılara götürdüğünü ancak okutamadığını söyledi.
İlk kitabını 1984'te yayınlatabildiğini dile getiren Kulin, şunları kaydetti:
"Ama o bir roman değildi. İnsanlar bence büyük çoğunlukla, ilk kitaplarına, eteklerindeki taşları dökerler. Yani herkes kendini, evini, ailesini, sokağını, çevresini anlatmak ister. Bu onun en büyük ve en değerli birikimidir çünkü. Ben ilk romanımı yazana kadar pek çok öykü yazmıştım. Birkaç öykü kitabım yayımlanmıştı. Dolayısıyla eteğimdeki taşları oralara dökmüştüm zaten. İlk romanım, beni tanıtan, meşhur eden roman Aylin oldu ama Aylin bence bir roman değil biyografiydi. Çünkü önümde kadının hayatı duruyordu. Ben onu sadece yeniden kurgulayıp, okunur hale getirdim. Aylin geniş bir patlama yaptı."
Ayşe Kulin, doğduğu zaman anneannesinin anne ve babasının hayatta olduğunu sözlerine ekleyerek, "Babaannem de var ve bütün bu insanlar Osmanlı döneminde yaşamıştı. Hayatlarının çok büyük bir bölümünü Osmanlı olarak yaşamışlardı. Dilleri, kıyafetleri değişikti. Ben onlarla çok yaşadım. Onlardan çok şey öğrendim. Müslüman bir aileydi iki taraf da. Bir taraf Çerkez, diğer taraf Boşnak. Dinin yaşandığı bir ailede ben Müslümanlıkta en büyük günahın gönül kırmak olduğunu onlardan öğrendim. En büyük günahın, komşun açken tok yatmak, yalan söylemek ve fenalık etmek olduğunu öğrendim. İyi insan olmanın, iyi Müslüman olmakla eş anlama geliyordu. Benim için din böyle yerleşmiş. Onun için bugünkü dindarları anlamakta biraz zorlanıyorum. Başka gözlükle baktırmışlar bana." değerlendirmesinde bulundu.
- "Ben de yazmaya öyküyle başlayanlardanım"
Yazar Ahmet Ümit de okunan tüm metinlerin yazarların üslubunun belirlenmesinde oldukça önemli olduğunu vurgulayarak, "Okuduğunuz şiir, öykü, denemeler de dahil olmak üzere bütün edebi metinler ve yaşamınız, hepsi birleştiğinde sizin üslubunuzu belirliyor. Bir romana oturduğunuzda, romanın hikayesi, kurgusu kadar, sizin kullanacağınız üslup ve dili nasıl kullandığınız, biraz da bununla ilgili oluyor. Ben de Ayşe gibi aslında öyküyle başlayanlardanım." diye konuştu.
Dördüncü kitabının bir roman olduğunu ve kendisini de mutlu eden bir kitap olduğunu kaydeden Ümit, "Farklı bir kitaptı. Edebiyat ve sanatta değerli olan şey bu farklılıktır. Farklı bir şey yazabilmektir. Farklı bir üslup ve farklı bir dil. Aynı konuyu farklı bir şekilde anlatmaktır. Picasso'yu da değerli kılan budur." dedi.
Ünlü romancı, tarihteki önemli kişileri konu eden roman yazmanın oldukça zor olduğunun altını çizerek, şunları söyledi:
"Gerçek kişilikler var ve o kişilere ihanet etmek, saygısızlık etmek yani Fatih Sultan Mehmed'i yazdım ben. Mevlana ve Şems'i de yazdım. Onlar hakiki kişilikler ve onların ruh haline dair romanlarınızda psikanaliz yapıyorsunuz. Bu ne kadar gerçekçi olabilir? Bu insanlara övmek demeyelim ama haksızlık ederseniz ayıp bir şey olacak. Vicdani olarak bu beni rahatsız ediyor. O yüzden çok araştırmanız gerekiyor. Kılı 40 yarmanız gerekiyor. Buna rağmen, 500- 700 yıl önce yaşanmış bir hikayeyi anlatmak hakikaten zor. Bilmeniz mümkün değil. Elbette o insanı anlattığınızda o Mevlana değil, Ahmet Ümit'in Mevlana'sı ya da Fatih Sultan Mehmed değil Ahmet Ümit'in Fatih Sultan Mehmed'ine dönüşüyor. O nedenle tarihi gerçeklere dayanmayan romanları yazmayı daha çok seviyorum."
Gazeteci Kürşat Başar da ilk romanını çocuk yaşta yazdığına dikkati çekerek, kayıp kitabının 100 sayfalık bir roman olduğunu belirtti.
Everest Yayınları'nın ilk roman ödülünü kazanan Gülfem Pamuk ise ilk kitabını yazma sürecini ve bu süreçte yaşadığı sorunları aktardı.
Yazarlar, etkinliğin sonunda okurların sorularını yanıtladı.