AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Çelik: (3)

29 Aralık 2015 Salı

ANKARA (AA) - AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik, "Türkiye'de demokrasi çerçevesinde her şey konuşulur ama hiç kimse gidip de Türkiye'nin herhangi bir yerinde farklı bir rejim, 'rejimi fiili yönetim olarak ilan ettim' diyemez. Bu Türkiye'nin bir arada yaşama iradesine dönük büyük bir suikast girişimidir" dedi. 

Çelik, parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. 

Terörle mücadeleyle ilgili sürekli "Bir çatışma ortamı var, ilçelerde olağanüstü bir durum var, ilçelerden silah sesleri geliyor" denildiğine işaret eden Çelik, durduk yere meşru güvenlik operasyonlarının başlamadığını, operasyonların başlamasının sebebinin, eli silahlı teröristlerin halk üzerinde baskı kurması olduğunu söyledi. Çelik, şöyle devam etti:

"O zaman 'çatışma ortamı dursun' diyorlar, peki şu sözü soralım biz, 'Şu anda sahneyi dondurduğumuzda oradaki hendek ve barikatlar ne olacak? İlçeler üzerinde böyle Stalinist birtakım getto yönetimleri şeklinde kurdukları yapılanmalar ne olacak? Vatandaşlarımız üzerinde kurdukları baskılar ne olacak?' Bunlara dönüp bütün söylediklerini, bütün yazıp, çizdiklerini değerlendiriyorsunuz, tek bir cümle yok. Yani demokrasi, radikal demokrasi retoriği adı altında bir Stalinist siyaset savunusu var ve bu iki yüzlülüğü artık Türkiye'nin açık bir şekilde görmüş olması, aslında bunların, bu tarz siyaseti savunanların, hem Türkiye'nin toplumsal barışına hem bir arada yaşama geleneğimize hem de Türkiye'nin bundan sonra elde edeceği demokratik kazanımlara karşı nasıl bir suikast girişimi içinde olduklarını net bir şekilde göstermektedir." 

Çelik, geçmişte bir takım devlet yetkilileri eliyle ve bazı hükümetlerin yanlış uygulamaları nedeniyle ret, inkar ve asimilasyon politikalarına tabi tutulan Kürt vatandaşların, AK Parti sonrasında bu politikaların sona erdirilmesiyle büyük demokratik kazanımlara sahip olduğunu belirtti.  

Ömer Çelik, "Türkiye Cumhuriyeti'nin yurttaşlarının tamamının ama o bölgelerde özellikle de Kürt vatandaşlarımızın demokratik kazanımlarının bu hendek, barikat şeklindeki getto siyasetiyle tahrip edilmesine, Türkiye Cumhuriyeti'nin Kürt vatandaşları üzerinde terör örgütünün baskısının bir takım siyasi retoriklerle savunulmasına asla müsaade etmeyiz. Bizim genel bakışımız budur. Türkiye'de demokrasi çerçevesinde her şey konuşulur ama hiç kimse gidip de Türkiye'nin herhangi bir yerinde farklı bir rejim, 'rejimi fiili yönetim olarak ilan ettim' diyemez. Bu Türkiye'nin bir arada yaşama iradesine dönük büyük bir suikast girişimidir" değerlendirmesinde bulundu. 

Türkiye'de biri hariç, muhalefet partilerinin hepsinden ve Türkiye'nin genelinden hendek ve barikat siyasetine karşı yükselen ses karşısında HDP'nin "meşru siyaset nedir, meşru siyaset zemini nedir?" çerçevesinde ciddi değerlendirmeler yapması gerektiğine işaret eden Çelik, "Özellikle de bu tam da sivil anayasanın konuşulacağı bir dönemde bu şekilde bir hendek, barikat siyasetini tahkim edecek şekilde bir tutum geliştirmelerinin aslında vatandaşlarımızın kazanımlarını kimler adına tahrip etmeye, imha etmeye çalıştıkları konusunda da ciddi bir sorgulamanın ortaya çıkması gerekmektedir" diye konuştu.

- "Anadolu'nun, Mezopotamya'nın büyük refahını paylaşalım istiyoruz"

Türkiye'nin, etrafındaki ülkelerde demokrasi ve halkın iradesine saygı duyulmasını istediğini vurgulayan Çelik, "Biz etrafımızdaki herkesle birlikte demokrasi olsun istiyoruz, herkesle birlikte güvenliğimiz olsun istiyoruz, herkesle birlikte bu Anadolu'nun, Mezopotamya'nın büyük refahını paylaşalım istiyoruz. Bu çerçevede etnik siyaset ve mezhebi siyaset temelinde bölge barışının tahrip edilmesine dönük prensiplerimiz açıktır. Bu konuda hiçbir kaygımız, bu tür siyaset tarzının yanlış olduğuna dair hiçbir kuşkumuz yoktur. Bu çerçevede özellikle komşumuz Suriye'de etnik ve mezhebi siyaset fanatizminin ne tür tahribatlara yol açtığını görüyoruz" dedi.

Türkiye'nin bu tahribatlar karşısındaki tutumunu bütün taraflarla paylaştığına işaret eden Çelik, PYD'nin Fırat'ın batısına geçmeye çalışarak oluşturmaya çalıştığı fiili durumu ve buradaki istikrarsızlığı daha da artırmasına dönük durumu, Türkiye'nin milli güvenlik açısından sıcak karşılık verilmesi gereken bir tehdit olarak algıladığını ifade ettiğini hatırlattı.

Çelik, konuyla ilgili teyit edilemeyen haberler geldiğini dile getirerek, "Suriye Demokratik Güçleri adı altında, en son bu PYD'ye bağlı YPG hareket ediyordu, bu Suriye Demokratik Güçleri'ne ait bir takım unsurların başka kaynaklarda Suriye'nin batısına geçtiği ya da geçmediği ne teyit edilebiliyor, ne reddedilebiliyor. Ama burada bütün bu tartışmanın içerisinde açık ve net bir şekilde söylüyoruz ki orada bu PYD'nin silahlı kolunun faaliyetlerinin de Kürt halkının kazanımları gibi sunulması ve arkasından Türkiye'nin bu silahlı güçlerin oluşturduğu tehdide tavır koymasının 'Türkiye Suriye'de Kürtler'in kazanımına karşı çıkıyor' gibi yalan propagandaya dönüştürülmesine de dikkat çekiyoruz" diye konuştu. 

Kendilerinin Suriye'deki tüm etnik ve mezhep gruplarının ortak kazanımlarını desteklediğini ve hiçbirinin diğeri karşısında fiili yönetim oluşturarak durumu daha da kötüleştirmesini istemediklerine vurgu yapan Çelik, şunları kaydetti:

"Dolayısıyla orada bir silahlı örgütün kazanımının Kürt halkının kazanımı gibi sunulmasının da bir yalan siyaseti olduğunun altını çiziyoruz. Bir kere daha ifade ettiğimiz gibi, hiç kimseyi bu şekilde Türkiye'nin milli güvenliğini tehdit edecek oluşumların içerisine girmemesi gerektiği, Suriye'nin bir geçiş dönemine destek vermelerini, bu geçiş dönemi temelinde meşru siyasi zeminde yer almasını, bu siyasi zemin çerçevesinde de hem halkın güvenliğinin korunmasını hem de Suriye'nin demokratik geleceğine bütün bu grupların hiçbiri dışlanmaksızın ortak karar vermeleri gerektiğini düşünüyoruz. Buradaki tek istisna terör gruplarıdır, onlar tabii ki dışlanacaklardır, tabii ki bu sürecin parçası olmayacaklardır.

Herkes bugün attığı adımlara bakarken bölgede, oradaki kaos ve aşırı hareketlilik ve günübirlik gelişmeler ışığında kendisine bir stratejik alan açıldığını düşünmesin. Uzun vadeli baksın, bölgede faaliyet gösteren birtakım güçlerin yarın pozisyon değiştirebileceğini unutmasın ve orta vadede ve uzun vadede bugün atılan bir takım aşırı adımların bir tsunami etkisi yaparak nasıl ters döneceğini de hesap etmeleri gerekir. Bu bakımdan herkesin Türkiye'nin buradaki mesajlarını Suriye halkının tamamına dönük dostane mesajlar olarak algılaması ve bu çerçevede değerlendirmesi gerektiğinin bir kere daha altını çiziyoruz."

(Sürecek)