Ebru sanatına ikinci baharını yaşatan sanatkar: Mustafa Düzgünman
İSTANBUL (AA) - SALİHA ÖZDEMİR - İstanbul'da 26 yıl önce vefat eden ebru, cilt ve musiki sanatkarı Mustafa Düzgünman, klasik Türk ebrusunda kendi ekolünü oluşturan bir sanatçı olarak anılıyor.
Ebru sanatına "ikinci baharını yaşatan sanatkar" olarak anılan Mustafa Düzgünman, 9 Şubat 1920'de İstanbul'da dünyaya geldi. Abdülbaki Efendi ve Aziz Mahmud Hüdayi camilerinin imamlığını yapan Saim Efendi'nin oğlu olan sanatkar, ilk öğrenimini tamamladıktan sonra babasının Üsküdar Çarşısı'ndaki aktar dükkanında çalışmaya başladı.
Düzgünman, 1938'de, annesinin dayısı "hezarfen/bin sanat sahibi" hattat Necmettin Okyay tarafından, hocalık yaptığı Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nin Türk Tezyini (süsleme) Sanatları Bölümü'ne kaydettirildi. Burada Okyay’dan ve diğer hocalardan eski tarz cilt ve ebru sanatı öğrenerek kısa zamanda başarısıyla dikkat çekti. Aynı zamanda dini musiki dersleri almaya başlayan sanatkar, fotoğrafa da merak saldı ve dönemin kıymetli hüsn-i hatlarını fotoğrafladı.
Çeşitli sebepler yüzünden bir süre sonra okuldan ayrılarak tekrar baba mesleği olan aktarlığa dönen Düzgünman, yaşamının sonuna kadar aktarlık mesleğini sürdürdü. Akademideki öğrenciliği yıllarında "şemse" denilen klasik cildin güzel örneklerini yapan sanatkar, bir süre sonra o sırada çok az talep gören bu sanatı da terk etmek zorunda kaldı. 1957′den itibaren daha fazla zaman ayırdığı ebru sanatıyla meşguliyetini ise ölümüne kadar sürdürdü.
- "Ebru tükenmeyen bir hazinedir"
Düzgünman, birçok konuda yeniliğe açık bir şahsiyet olduğu halde ebru sanatında klasik anlayışa sımsıkı bağlı kalmasını bir röportajında "Ebru, tükenmeyen bir hazinedir. Bu kendi içinde kendi kendini karakterini hiç bozmadan zaten tekamül ediyor. Bunun haricinde, modernizasyon gibi bir şey olamaz. Çünkü bu ecdad yadigarını, bunun tarihini yaşatmak mecburiyetindeyiz. Niye modernizasyon olsun? Bu nihayeti olmayan bir renk cümbüşü... Güzelliği tükenmiyor ki yeniden bişeyler icad edilsin." sözleriyle ifade etti.
Hocası Okyay'ın "Mustafa ebruculukta beni geçmiştir" iltifatına mazhar olan sanatçı, hocasının ebru sanatına kazandırdığı çiçekli ebru çeşitlerini düzelti, ayrıca papatya çiçeği desenini bu sanata kazandırdı. 1940′ta başlayıp ölümüne kadar elli yıl süren ebru sanatkarlığı sırasında, 1967′den itibaren birçok sergi açtı.
Düzgünman, ebru sanatında kendi adıyla bir ekol oluşturdu, hem eserleriyle hem de yetiştirdiği Alparslan Babaoğlu, Fuat Başar ve Sabri Mandıracı gibi öğrencileriyle ebru sanatının tanınmasına ve yayılmasına önemli katkılarda bulundu.
Ebru sanatı dışında tasavvufla da ilgilenen sanatkar, Hafız Eşref Ede, Muzıka-i Hümayun’da yetiştiği için "Mızıkalı" lakabıyla anılan Hafız Muhittin Tanık, Tacettin Yalım ve Hüsnü Sarıer gibi önemli hocalardan tasavvuf ve dini musiki dersleri aldı. Aziz Mahmud Hüdayi Cami'sinde uzun yıllar cuma günleri iç ezan ve teravih namazı aralarında ilahi okuyuşuyla iyi bir icracı olarak da tanınan Düzgünman, bir kısmının güftesi de kendisine ait olmak üzere değişik makamlarda yirmi kadar ilahi besteledi. Hocalarından öğrendiği eserleri banda okuyarak kaydeden sanatçının kendi besteleri ise neyzen Niyazi Sayın tarafından notaya aktarıldı.
Düzgünman, aktarlık mesleğinin dışında 1953-1979 yılları arasında Aziz Mahmud Hüdayi Dergahı’nın türbedarlığını yaptı, halk ağzıyla, koşma tarzında şiirler yazdı. Bunlar arasında, bugün hala ebru sanatının kaynaklarından biri olarak kabul edilen, ebrunun tarihçesini, özelliklerini ve mahiyetini anlattığı yirmi kıtalık "Ebruname" eserini yazdı.
- "Besmeleyle tezgah açıp, ebru yapan kişiyiz"
Ebru sanatında usta-çırak ilişkisine verdiği önemle de bilinen sanatkar, bir şiirinde bu düşüncelerini "Besmeleyle tezgah açıp, ebru yapan kişiyiz/Fırça ile üstünde hüner satan kişiyiz/Üstadımız Özbek Şeyhi, hem Necmeddin Hoca'dır/Büyüklere boyun kesip, Hakk'a tapan kişiyiz." mısralarıyla aktardı.
Süheyla hanımla yaptığı evlilikten, Ali Haydar ve Yasemin adlı çocukları bulunan Düzgünman, 12 Eylül 1990'da, 70 yaşında İstanbul'da vefat etti. Kabri, Karacaahmet Mezarlığı'nda bulunmaktadır.
Eski tarz körüklü fotoğraf makinesiyle emüsyonlu cama kaydettiği 1000'e yakın hüsn-i hat yazı örneğinin asıllarını Türkpetrol Vakfı'na hediye eden sanatkarın, tesbihlerinin, yazı levhalarının, kendi ebrularının, şemse tarzında yaptığı kitap ciltlerinin, kutuların ve çerçevelerin yer aldığı koleksiyonu ise ailesinde bulunmaktadır. Sanatçının çektiği fotoğrafların ve eserlerinin bazıları 1981'de yayımlanan "Kalem Güzeli" ve 1993'de yayımlanan "İslam Mirasında Hat Sanatı" kitaplarında yer almaktadır.