Oğuz Atalay: Fenerbahçe aleyhine rapor çıksın diye baskı yapıldı
'futbolarena.com'dan Aydın Cingöz'ün sorularını yanıtlayan Atalay ile yapılan röportaj şöyle:
- FETÖ operasyonu nedeniyle istifanız kabul edildi. FETÖ ile bağlantınız neydi? - Bana doğrudan bir şey söylenmedi. FETÖ’cü olmayı hakaret sayarım.
- O halde neden görevden alındınız? - Doğrudan bir şey söylenmedi. Cemaatle tek bir bağım bulunamaz. Bunu ispatlasınlar unvanımı bırakır, boynuma eşek tabelası asar gezerim. 9 Eylül’den sonra Gediz Üniversitesi Hukuk Fakültesinde çalıştım. 15 Temmuz sonrası Gediz üniversitesi kapatıldı. Tahmin ediyorum Gediz Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı olmam nedeniyle bu karar alındı.
- Gediz Üniversitesi’ne neden gittiniz? Cemaatin olduğunu bilmiyor muydunuz? Hayır bilmiyordum. Sermayedarların FETÖ’cü olduğunu sonradan öğrendim. Ama şunu da ekleyeyim. Bizim okulda FETÖ’cülerin temizlenmesi için kayyum atılması gündeme geldiği dönemde, devletin yetkili organlarıyla görüşmeleri yürüten isimlerden biriydim. 9 Eylül’den Gediz Üniversitesi’ne bir ekiple geçtik. Ve içimizde bir tane bile FETÖ’cü yok. Bu konudan çok rahatsızım.
- FETÖ’nün okulunda FETÖ’cüler atılsın diye mi mücadele ettiniz? - Evet. Bunun için Nisan ayında 14 öğretim görevlisinin imzaladığı bildiride FETÖ/PDY ile üniversitenin adının birlikte anılmasından duyulan rahatsızlığı dile getiren bildiri yayımladık. Tabii bunun üzerine FETÖ’cüler bize saldırdı; geri adım atmadık. Kayyum atanma sürecinde üniversitenin mütevelli heyetinde bulunan tüm FETÖ’cüleri istifalarını aldık. Bu isimlerin hepsini okuldan atmak üzereydik. 15 Temmuz’daki hain girişim sonrası okul kapandı. Okulda 70’e yakın FETÖ’cü öğretim üyesi olduğu söyleniyor. Geriye kalan 210 öğretim görevlisinin bir bağı yok.
- TFF Başkanı’na kızgın mısınız? - Ben FETÖ’cü değilim. İstifamın kabul edilmesinden sonra doğal olarak böyle bir algı oluştu. Bundan çok rahatsızım. Kızgın ya da küskün değilim. Karmaşık ortamda herkes kendini kurtarmaya çalışıyor.
- O okulda çalıştığınız için pişman mısınız? - Hayır değilim. 9 Eylül’den ayrıldıktan sonra Gediz’de hukuk anlattım. İyi bir hukuk fakültesi kurduk. Öğrencilere hiç bir cemaatin savcısı, hakimi olmayın dedik. Buna öğrencilerim şahittir. Cumhuriyet’e, Atatürk’e, devlete bağlı öğrenciler yetiştirmeye özen gösterdik.
- Gelelim şike davasına. Hazırladığınız iki ayrı rapor var. Onları konuşacağız ama şöyle başlayalım: Şike var mı? - Bu davanın bir şike değil kumpas davası olduğuna inanıyorum. Çünkü bize gelen dosyada şike yok.
- İki rapor hazırladınız. İlk raporda 5 maçta şike, 6 maçta teşvik ve teşvik teşebbüsünde bulunulduğunu yazdınız? İkinci rapor tam tersi…. - Bakın süreç şöyle oldu: 3 Temmuz operasyonu yapıldı. Tüm bilgiler emniyet ve yargıda. Federasyon Yönetimi’nden bize polis fezlekesi geldi. Etik Kurulu olarak biz dedik ki; savunma almadan bir rapor hazırlayamayız. Bu kez TFF Yönetimi’nden bize denildi ki ’Bize bir rapor hazırlamanız lazım. Gecikmemesi lazım. Şimdilik bu polis fezlekesiyle bir rapor hazırlayın, bir kanaat bildirin, iddianame aleniyet kazanınca ozaman savunmaları alır nihai kararınızı bildirirsiniz” denildi.
- Reddedebilirdiniz? - Hayır böyle bir yetkimiz yoktu. Bize sevk ettiler biz de mütala verdik.
- O dönem TFF’nin hangi yöneticisi ya da yöneticileri bunu söyledi? - O görüşmelerin üzerinden çok geçti. onu hatırlayamıyorum ama yönetimden bize gelen buydu.
- Emniyet, savcılık size baskı mı yaptı? - Savunma alınmadan sadece fezlekeye göre görüş bildirmenin doğal sonucu Fenerbahçe aleyhine bir rapor yazmak olacaktı. Bu kanaat de özellikle Fenerbahçe aleyhine bir kamuoyu oluşturmak ve iddianamaye sokmak için acele ettirilme isteğiyle, bunu yapan savcı ve polislerin bir baskı oluşturduklarını düşünüyorum. Federasyon yönetiminden raporun içeriğiyle ilgili baskı gelmedi ancak bir an önce bitirmemizi istemişlerdi.
- Sonra ilk raporu hazırladınız ve Etik Kurulu’nun ilk raporunda 5 maçta şike, 6 maçta teşvik ve teşvik teşebbüsünde bulunulduğunu yazdınız…
- O bir nihai karar değildi. TFF Yönetimi bizden acil olarak bir kanaat istediği için savunma almadan, önümüze gelen polis fezlekesini okuduk. Ve ardından o ilk kanaati, altına bu nihai karar değildir burdan yola çıkarak bir sevk yapılamaz diye altına imzayı attık ve TFF Yönetimi’ne sunduk. TFF Yönetimi, sanırım onu savcıya da yolladı. Daha önemlisi şu: Savunma almadan, esas raporu oluşturmadan bu Etik Kurulu raporu diye basına sızdırıldı. Tekrar söylüyorum: Biz bunu kullanamazsınız, işlem yapamazsınız diye altına not düşüp imza attık.
- Kim sızdırdı? - Kimin sızdırdığını bilmiyorum ama biz TFF Yönetimi’ne verdik.
- Etik Kurulu’nda FETÖ’cü var mıydı? - Hayır. Zaten benim dışımda tüm ekip görevine devam ediyor.
- Sonra savunma aldınız ve esas raporu hazırladınız. Esas rapor kamuoyuna yansıdığı şekliyle birinci Etik Kurulu raporunun neredeyse tam tersi çıktı. Ne gördünüz de tam tersi bir rapor verdiniz? - İddianame açıklanınca yani aleniyet kazanınca savunmaları aldık. Ardından incelemeye başladık. İyi hatırlıyorum ilk baktığım şike ya da teşvik pirimi var denilenmaç İBB-Beşiktaş maçıydı. Delil diye bize verilenleri inceleyip burada bir şey yok, deli saçması dedim. Az öncede ifade ettim ilk olarak polis fezlekesine baktım ama iddianamenin tamamını inceleyince, polis fezlekesinde tapelerden bir kompozisyon yapıldığını gördük.
- Nasıl? - Konuşmalar evet kişilere ait. Fakat şu yapılmış: Kronolojik zaman sıralamasına göre konuşmalar alınmış. İki kişi arasındaki konuşma bu kronolojik zaman sırasına göre 4 kişiye yayılmış ve oradan şike yapıldığı, teşvik pirimi verildiğine dair bir algı oluşturulduğunu gördük. İddianame ile polis fezlekesi arasında büyük farklıklar var. Ayrı ayrı konuşmaların sanki aynı konu ya da organizasyon için konuşulmuş gibi fezlekeye yansıdığını fark ettik. Ardından esas raporu hazırladık. İki maçta teşvik pirimi teşebbüsü var dedik. Biri İbrahim Akın’ın avukatıyla birlikte verdiği savcılık ifadesi, diğeri Gençlerbirliği - Fenerbahçe maçıyla ilgiydi. Teşebbüs dedik.
- Üzerinde durulan belli konuşmalar vardı. “Tarla sürüldü mü?, Teklif yapıldı mı? Ekinler büyüdü mü?” Bunlar neydi peki? - Evet bu ifadeler var. Ama bu ifadelerden şu sorulara cevap çıkmıyor: Kim, kime, nerede, ne zaman, ne kadar, ne amaçla parayı vermiş? Eğer bu soruların iddianamede ya da delil denen bulgularda cevabını verebiliyorsanız şike çıkar ama bu soruların cevabı yok. Bunlarla ilgili bulgu yok dedik ve esas raporu hazırladık. Aziz Yıldırım suçsuz dedik. Bu arada iddianamede suçlama var ama ifadesi alınmayanlar var. Biz gittik ifadelerini aldık. Titiz çalıştık.
- Hukuk profesörü olarak iddianame için kanaatiniz ne? - Biz tüm delilleri inceledik ve esas raporumuzda ‘şike yok’ dedik. Ama size komik bir şey anlatayım. Bu iddianamenin polisler tarafından yazıldığını gösteren bir delillerden biri şu: Savcı Mehmet Berk iddianamesinde diyor ki: “Şu şu eylem şubemiz elemanlarınca araştırılmış ve tespit edilmiş.” Bakın savcının şubesi, elemanı yoktur. Bunu görünce kopyala-yapıştırı savcı iddianamede unutmuş diye gülmüştük. Bu da şunu gösteriyor bu iddianame polis ağzıyla yazılmış. Mehmet Berk çıksın bu bölümü açıklasın.
Savcı Berk’le görüştünüz? - Özel olarak görüşmedim. Bir organizasyonda karşılaştık. Bu karşılaşma esas Etik Kurulu raporundan sonra oldu. Hatta Mehmet Berk bana dedi ki; ‘Biz adamları suçluyoruz. Bunları delillendiriyoruz ama siz aklıyorsunuz” dedi. Esas rapordan sonra FETÖ’cüler bana çok saldırdı. Özellikle FETÖ’nün yayın organları. Taraf gazetesi söylemleri çarpıttı, sanki şike varmış gibi konuştuğumu yazdı.
- Nasıl oldu o? - Esas rapordan sonra Mehmet Baransu benden röportaj istedi. Geldi, yaptık. Ertesi gün sekiz sütuna benim ağzımdan söylemediğim bir ifadeyi “Şike Gözden Kaçmış Olabilir” diye manşet attı. Hemen kendisini aradım niye bunu yazdın diye ‘Benle ilgili değil editoryal bir hata’ dedi.