"Kibirli liberaller, İslamcıları kontrol altında tutabileceklerini sanıyorlardı"

02 Nisan 2016 Cumartesi

ANKARA (AA) - SALİHA ÖZDEMİR - Yazar Ercan Yıldırım, "Gezi, 17 Aralık ve 25 Aralık süreçlerinde herkes safını belirlemek zorunda kaldı. Çünkü Gezi, Ak Parti iktidara gelmeden önce edebi kamuda köşe başlarını tutanların artık geride kaldıklarını anlaması üzerine iktidara karşı çıkmalarıyla başladı. Bu süreçte, o güne kadar liberallerle bir olan neoliberal İslamcılar da saflarını belirlemek zorunda kaldılar." dedi.

Neoliberal İslamcılık üzerine edebiyat ve düşünce dergileri için kaleme aldığı yazılarını, "Neoliberal İslamcılık" kitabında bir araya getiren yazar Ercan Yıldırım, AA muhabirine yaptığı açıklamada, neoliberal İslamcılığın 1980'lerden itibaren Türkiye'nin düşünce dünyasının gündemine girdiğini belirtti.

Yıldırım, neoliberal İslamcılık konusuna eğilmeden önce ilk uğrak alanının Osmanlı Devleti'nin son dönemindeki İslamcılık düşüncesi olduğunu belirterek, şunları anlattı:

"Bu dönemdeki İslamcılık, devletin kendisinin de refleks olarak geliştirdiği, ulema aydınlarının da bulunduğu bir İslamcılık düşüncesi. Mesela, Tanzimat Dönemi'nde Genç Osmanlıların İslamcı olarak nitelenip, nitelendirilmeyeceği tartışılabilir ama o dönemin Ali Suavi, Namık Kemal gibi aydınları gayrimüslimler ile Müslümanları eşitleyen Tanzimat Fermanı'ndaki müsavat ilkesine karşı çıkıyorlar. Yani, Müslüman kimliğinin Osmanlı'da önde olmasını istiyorlar. Geleneksel Osmanlı sisteminin, yani 'şeriatın' yeniden uygulanmasını istiyorlar."

Osmanlı aydınlarının, Ernest Renan ve diğer oryantalist yazarların İslam'a ve Müslümanlara karşı geliştirmiş olduğu tezlere 'İslam terakkiye mani değildir' diyerek karşı çıktığı bilgisini paylaşan Yıldırım, dönemin aydınlarının Batı eğitimi almış olmalarına rağmen bu düşüncelerini dile getirdiğini vurguladı.

Yıldırım, Meşrutiyet döneminde İslamcılık düşüncesinin bütün fikirlerini üzerinde toplayan aydının Mehmet Akif Ersoy olduğuna dikkati çekerek, şunları söyledi:

"Osmanlı İslamcılığının klasik aktörü, fikir babası Akif'tir. Akif, 'İstanbul'u, Anadolu'yu kurtarmamız gerekiyor', 'Anadolu İslam'ın son yurdu' der, bakın Müslümanların son yurdu falan demiyor. Eğer İstanbul giderse, Anadolu giderse, İslam elden gider diye düşünüyor. Dolayısıyla Osmanlı İslamcılığının ayağını bastığı zemin Anadolu."

İkinci uğrak alanının 27 Mayıs 1960 darbesi öncesi olduğuna işaret eden Yıldırım, 1924 yılında hilafetin kaldırılmasının ardından Mehmet Akif Ersoy, Elmalılı Hamdi Yazır gibi aydınların gönüllü sürgünler olması nedeniyle İslamcılık düşüncesinin sekteye uğradığını ifade etti.

- "Neoliberal İslamcılar Anadolu'yu küçümsedi"

Yıldırım, Seyyid Kutup ve Mevdudi gibi isimlerin 1950'lerde Türkçeye tercüme edildiğini dile getirerek, şunları kaydetti:

"27 Mayıs darbesinden sonra da bu tercümeler zihniyet olarak Türkiye'deki İslamcıları etkiliyor. Neoliberal İslamcı aydınlar Anadolu, İstanbul merkezli düşünmeden ziyade Pakistan ve Mısır İslami hareketlerinin etkilerine kapılıyor. İslamcılık düşüncesi Anadolu dışındaki İslam memleketlerine, Batı'nın fiili sömürgesi olan Pakistan, Mısır söylemlerine kayıyor, onların tezleri, onların teorileri gündeme geliyor. Halbuki Türkiye hiçbir zaman fiili sömürge olmamıştır, kapısından dönmüştür, bir şekilde denetimli bir kontrol mekanizmasının içerisinde bulunmuştur ama fiili olarak bir 'sömürge valisi' yönetimi altında hiçbir zaman olmamıştır."

Örnek olarak, 27 Mayıs sonrasındaki vatan kavramını ele alan Yıldırım, tercümeler sonrası neoliberal İslamcı aydınların Anadolu'yu küçümseyerek, 'Namaz kılınan her yer vatandır' gibi söylemlerde bulunduğunu hatırlattı.

Yıldırım, "Halbuki Osmanlı İslamcılığı Anadolu'dan ve İstanbul'dan dünyaya bakar ve pergelin ayağı buradadır." diyerek, şu düşüncelerini dile getirdi:

"Mesela neoliberal aydınlar 'Gazali sonrası bir donma'dan bahseder. Ama bakıyorsunuz İslam dünyasına, Gazali sonrası İslam aleminin en parlak dönemi Osmanlı dönemi. Batı, kıta Avrupasına geri çekilmiş, bugünkü gibi bir haçlı veya şia tehlikesi yok. Kapitalizm geriletilmiş, tüm ticaret yolları Müslümanların, Osmanlı'nın elinde kalmış, bu kadar parlak bir dönem donma olarak değerlendiriliyor. Meşrutiyet dönemine baktığımızda ise, İngilizler ve Fransızların etkisiyle Arap Hilafeti ve Arap medeniyeti diye iki kavram ortaya atılıyor. Vehhabilik ve Arap milliyetçiliği teşekkül ettirilerek Müslüman unsurların Osmanlı'dan kopması sağlanıyor."

"1924'ten sonra İslam bizim gündemimizden çıkarılmaya çalışıyor" düşüncesini savunan Yıldırım, 27 Mayıs'tan sonra da tercümelerden etkilenen neoliberal İslamcılar tarafından 'ana, babamızın İslam inancı'nın cahiliye olarak nitelendiğine vurgu yaptı.

- "Son yıllarda geleneksel İslam'a eğilim attı"

Yıldırım, son yıllarda geleneksel İslam'a bir dönüş olduğu tespitini paylaşarak, şunları aktardı:

"Geleneksel İslam'ın ana akım olduğu gözlendikçe eğilim artıyor. Neoliberal İslamcılıların bu topraklarla olan bağı küçümsemesi 2000'li yıllardan sonra kendi kendini tavsamaya başladı. Çünkü bu aydınlar aynı zamanda 1990'lardan sonra İletişim, Metis, Ayrıntı gibi yayınevleri tarafından çevrilen oryantalistlerin tercümelerinden de etkilenmişti. 2000'li yıllara kadar süren neoliberal entelektüellik, Osmanlı köklerini küçümseyen, Sait Halim Paşa, Babanzade Ahmet Naim okumayan, Necip Fazıl Kısakürek'i külliyen küçümseyen, Mehmet Akif Ersoy'u Çanakkale ve İstiklal Marşı'na hapseden, Nurettin Topçu'yu tamamen okumayan bir entelektüellik biçimiydi."

İslamcı ve liberal aydınların 2011 yılına kadar benzer düşünceleri savunduğu yorumunu yapan Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:

"2011 yılında İslamcılar ve liberaller ayrılmak zorunda kaldılar. Bunun birinci nedeni Recep Tayyip Erdoğan'ın bunları artık sırtında taşımak istememesinden kaynaklanıyor. İkincisi de, iktidar olan İslamcıları belli sınırlar içerisinde tutma çabaları vardı. Fakat İslamcılar o sınırlar içinde kaldığı zaman kendini ortaya koyamıyordu. Mesela başörtüsü meselesi var. Başörtüsü özgürlüğü konuşulmaya başlayınca liberaller, İslamcı tezleri öne sürerek özgürlüğüne karşı çıktılar."

- "Liberallerin toplumda bir karşılığı yok"

Yıldırım, "Liberallerle ayrışma sürecinde neoliberal İslamcılar ortada kaldı" düşüncesini öne sürerek, "Gezi, 17 Aralık ve 25 Aralık süreçlerinde herkes safını belirlemek zorunda kaldı. Çünkü Gezi, Ak Parti iktidara gelmeden önce edebi kamuda köşe başlarını tutanların artık geride kaldıklarını anlaması üzerine iktidara karşı çıkmalarıyla başladı. Bu süreçte, o güne kadar liberallerle bir olan neoliberal İslamcılar da saflarını belirlemek zorunda kaldılar." değerlendirmesinde bulundu.

"Kibirli liberaller İslamcıları kontrol altında tutabileceklerini sanıyorlardı" diyen Yıldırım, özellikle sol liberal aydınların Ak Parti'nin 2007 yılında oy alamayacağı yönünde yazılar yazdığını belirtti.

Yıldırım, sözlerine şöyle devam etti:

"Liberallerin toplumda bir karşılığı yok, bu sebeple kendi tezlerini toplumda savunabilmek için İslamcılara ihtiyaçları vardı. Erdoğan iktidar olunca, ANAP ortadan kaybolunca İslamcılara mecbur kalmış oldular. Neoliberal İslamcılar da Avrupa Birliği'nde uluslararası planda biraz meşruiyet kazanmayı liberallerin sözcülüğüne borçlulardı. Karşılıklı ilişki oldu, olmadı değil ama bu ilişkinin sonsuz olmayacağı 2011 yılında ortaya çıktı."

Neolibelar İslamcılar ile liberaller arasında 1990'lı yıllarda yaşanan yakınlaşmanın temelinde "çok kültürlülük, bir arada yaşama, Medine Vesikası" gibi söylemlerin olduğuna değinen Yıldırım, "Bir arada yaşama kültürü İslam'ın zaten doğasında olan bir şey, ama siz bunu İslamcı yazarlar olarak 1980'lerden sonra liberallerin teorileriyle gündeme getirdiğiniz zaman Türkiye üzerine hesap kuranların, her etnik ve kültürel yapının siyasallaşmasına zemin hazırlamış oluyorsunuz." dedi.

Yıldırım, liberallerle ortak hareket eden neoliberal İslamcıların söylemlerinin etkisine dair şu fikrini paylaştı:

"Etnik yapılar 2000'li yıllarda, 'Bu ülke bana bir şeyler verdi'den ziyade, 'Bu ülke bana ne verecek? Benim bu ülke üzerinde hesaplarım var' demeye başladı. 'Türkiye'ye borcumuzu ödeyelim'den ziyade, 'Türkiye bize borcunu ödesin' diyenler çatışmayı körüklüyor ve sürüklüyor. Aslında günümüzün kavgası da neoliberal İslamcılığın bu kavgası."